JEOPOLİTİK
YILMAZ TEZKAN
 

SÜPER BİR GÜÇ
RUSYA & TÜRKİYE

 
Jeopolitik, dünyanın hiç bir bölgesinde olmadığı kadar Türkiye-Rusya ilişkilerinde kesin belirleyici bir etken olmaktadır. Bu          
 jeopolitik
gerçeklik
adetâ Türkiye’nin kaderini ve gelecek
çizgisini iradesi dışında tespit etmektedir 

“...Evet, Rusya bir imparatorluk olmaktan vazgeçti ama, bir büyük güç olarak potansiyelini kaybetmedi. Artık hiç bir kimseye herhangi bir şeyi dikte edemeyeceğiz veya hiç bir kimseyi kendi yörüngemizde tutamayacağız. Ancak, bu enerjimizi kendimiz için kullanabileceğiz. Yeni nesillerin önünde büyük bir tarihi değişim duruyor: Çocuklarına devrederken utanmayacakları bir Rusya inşa etmek!.”  

Vladimir PUTİN (1)

 

Rusya, bütün bir soğuk savaş süresince Batı’nın karşısında ikinci bir süper güç olarak durdu. Ama, artık Rusya bir süper güç değil. Sovyetler birliği’nin 8 Aralık 1991 tarihinde kendi iradesi ile dağılmasından bu yana Rusya büyük bir politik, ekonomik ve sosyal sorunlarla uğraşıp duruyor. Rusya’nın içinde bulunduğu zorluklar onu dünya üzerinde bir süper güç olma iddiasından vazgeçirecek midir? Rusya’nın son üçyüz yıllık tarihi, üzerinde yaşadığı coğrafya, sahip olduğu tabii zenginlikler ve en önemlisi Rus seçkinlerinin zihinlerindeki güçlü Rus Devleti hayali, bu devletin süper bir güç olmasının asgari şartlarını taşımaktadır. Aslında bütün bu sayılan şartların ötesinde tek kutuplu bir dünyanın dengesizliği ikinci, üçüncü ve hatta dördüncü bir süper gücün dünya siyasetinde kendisini göstermesini gerektiriyor. Rusya, böyle bir beklenti içindeki dünya jeopolitik ortamında avrupa Birliği ve Çin’den sonra veya onlarla birlikte tek kutuplu dünya değiştirme potansiyeline sahip büyük bir ülkedir. Bu büyük ülkenin Çarlık Rusya’sından ve Sovyetler Birliği Rusya’sından miras aldığı büyük güç olma ideali vardır.

Rusya, Sovyetler Birliği dönemindeki topraklarının bir kısmını kaybetmiş olsada 17 milyon metrekarelik arazisi ile Çin’in (9,5 milyon metrekare), ABD’nin (9,4 milyon metrekare) veya Brezilya’nın (8,5 milyon metrekare) önünde yüzölçümü en büyük ülkedir. Ancak 147 milyonluk nüfusu Rusya’yı Çin’den (1.227 milyon), Hindistan’dan (962 milyon), Endonezya’dan (206 milyon), Brezilya’dan (164 milyon) ve Pakistan’dan (148 milyon) sonra yedinci sıraya getirmektedir. (2)

FAKİR ÜLKELERİN ZENGİN ÜLKESİ

1999 yılı rakamlarına göre tarımsal üretim 1990 yılına nispetle %40, sanayi üretimi %50 oranında azalmıştır. İnsan sermayesi beyin göçü ile büyük bir erozyona uğramıştır. (Tahminen 75.000 bilim adamı ülkeden ayrılmıştır.)(3) Bu sayısal bilgilerinve benzer istatiklerin hemen hepsi Rusya için iç açıcı  ve parlak bir geleceğin habercisi gibi görülmüyor. Söz konusu bilgiler bir tarafa, Rusya’nın Avrupa ve Asya coğrafyasında işgal ettiği mevkidir. Her ne kadar Halford j. Mackinder’in ünlü dünya hakimiyeti teorisindeki Doğu Avrupa’ya hakim olma şansını kaybettiyse de Rusya bugün kalpgâhın (heortland) büyük bir kısmına sahip bulunmakta ve kalanını da Bağımsız Devletler Topluluğu ve Şangay İşbirliği Örgütü gibi düzenlemelerle kontrol edebilmektedir. Kaldı ki söz konusu teorinin sahibi olan H. J. Mackinder kalpgâhın tarifini, farklı zamanlarda yayınladığı çalışmalarda değişik şekillerde vermiştir. Dünya için yaptığı son bir jeopolitik değerlendirmede kalpgâhın tam bir tanımı olamayacağını söylemiştir.(4) Jeopolitik teorilerde böylesine önem atfedilen bir bölgeye (Orta asya ve çevresi) sahip olan bir ülkenin dünya hâkimiyeti bir yana, süper bir güç olma iddiasından içine düştüğü ekonomik, siyâsi ve sosyal kargaşa yüzünden vazgeçmesi düşünülmemelidir. Her ne jeopolitik değerlendirmeler ve teoriler kesin bir hüküm mahiyetinde olmasalar da Rusya’nın işgal ettiği coğrafya onu süper bir güç olma kaderine âdeta mahkûm etmiştir. Rusya’nın son üçyüz yıllık tarihi, bu kaderin inişli çıkışlı bir tecellisidir.

İkinci önemli etken, Rusya’nın sahip olduğu zengin tabii kaynaklarıdır. Her ne kadar Rusya, tabii kaynaklar bakımından dünyanın en zengin toprakları üzerinde durmaktaysa da, bu kaynakların işletilmesi açısından önde gelen bir mevkide değildir. Sadece doğalgazda 570 milyar metreküp ile ABD’nin (535 milyar metreküp) önünde yer almaktadır. Petrolde ise 300 milyon ton ile ABD’nin (370 milyon ton) gerisindedir. Kömürde 160 milyon ton ile Çin’den (1400 milyon ton), ABD’den (880 milyon ton) ve Hindistan’dan (300 milyon ton) sonra dördüncü sıradadır. Yüz ton altın üretimi Rusya’yı ABD’nin (300 ton) ve Çin’in (150 ton) gerisine yerleştirmektedir.(5) Rusya’nın tabii kaynaklarının büyük bir kısmı hammadde veya yarı mâmûl madde olarak ihraç edilmektedir. Bu kaynakların daha modern araçlarla işletilmesi, yüksek teknoloji kullanılarak mâmûl hale getirildikten sonra ihraç edilmesi Rusya’ya tahminlerin üzerinde bir zenginlik sağlayacaktır. V. Putin’in dediği gibi, “Rusya fakir insanların zengin ülkesidir.”(6) Bu zengin ülkenin insanlarının da zengin olma ihtimali, söz konusu kaynakların 21. yüzyılın şartlarına göre işletilmesiyle gerçekleşecektir. Yine V. Putin’in ifade ettiği gibi, ”Fakirliğin ve zayıflığın olduğu bir yerde süper güç olunmaz. Artık şunu anlamanın zamanı gelmiştir: Dünya üzerindeki mevkimiz, refahımız, ülkemizin haklarının korunması ülke içi sorunlarımızı başarıyla çözmemize bağlıdır.”(7) Rusya, bu sorunları çözme iradesine Putin ile varmış görünüyor. Yabancı sermayenin ve yüksek teknolojinin giderek artan bir şekilde Rus tabii kaynaklarının işletilmesi maksadıyla bu ülkeye girilmesiyle Rusya zengin insanların zengin ülkesi olacak ve bu durum bir süper güç olma iddiasına Rusya’yı taşıyacaktır.

Rusya’yı yeniden bir süper güç olmaya iten üçüncü etken, Rus siyâsi seçkinlerinin sahip olduğu Büyük Rusya ideali ve stratejik zihniyettir. Rusya’da rejimler değişmiş, farklı dünya görüşlerine sahip liderler ülkeyi yönetmiş olsa da Büyük Rusya idealinden hiç vazgeçilmemiştir. Çarlık Rusyası’nın dünya ortodokslarının hâmisi  olma hevesi ile Sovyetler Birliği Rusya’sının dünya ploreteryasına öncülük etme iddiasının gerisinde Büyük Rusya ideali bulunmaktadır. Bugün de Rusya’nın içine düştüğü son derece olumsuz şartlara rağmen Rusluk ve Büyük/Güçlü Rusya ideali sadece Rus seçkinlerinin zihninde değil hemen bütün Rus halkının hayalindedir. Büyük ve güçlü bir Rusya ideali Rusların zihninden devletin resmî belgelerine de intikal etmektedir.” Rusya Federasyonu’nun Milli Güvenlik Konsepti” bu düşünceyi somut bir şekilde ortaya koymaktadır: “Rusya uzun bir tarihi ve zengin kültürel gelenekleri ile dünyanın en büyük ülkelerinden biridir. Karmaşık uluslararası duruma ve iç sorunlarına rağmen hatırı sayılır ekonomik, teknolojik ve askerî potansiyeli ve Avrasya kıtasındaki eşsiz konumu itibariyle dünya işlerinde objektif olarak bir rol oynamaya devam edecektir.”(8)

TÜRKİYE VE RUSYA

Rus seçkinlerinin Rusya’yı yeniden bir süper güç yapmak ideali ve Rus halkının ülkelerine olan genel bağlılığı, bu ülkeyi süper güç olmasına sahip kılan en büyük etken olmaktadır.

Türkiye’nin soğuk savaş döneminde Sovyetler Birliği Rusya’sı ile olan ilişkileri, içinde yer aldığı Batı Bloku’nun ve NATO ittifakının genel siyâseti doğrultusunda şekillenmişti. Bu ilişkilerin sınırlı ekonomik ve kültürel ilişkiler çerçevesi içinde kaldığını söylemek yerinde olur. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra ortaya çıkan belirsizlik durumu, Sovyet İmparatorluğu’ndan kopan pek çok bağımsız devletin dünya siyâset arenasına katılması, NATO’nun genişleme siyâseti ve yeni stratejik konsept arayışları ve nihayet Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye karşı samimiyetinden şüphe duyulacak bir tavırla Türkiye’nin üyeliği hakkında belirsiz bir siyâset izlemesi, Türkiye’de ülkenin geleceği hakkında arayışlar içinde olanları, Rusya ile daha değişik bir ilişki içinde olma gereğini düşünmeye sevketti.Yeni Rusya ile eskisinden çok daha kapsamlı ekonomik ve siyâsi ilişkiler zaten geliştirilmekteydi. Bu ilişkiler bir stratejik ortaklığa ve hattâ belirli alanları kapsayan bir çeşit ittifaka dönüşebilir miydi? Böylelikle, Türkiye’nin Orta Asya Cumhuriyetleri ile olan ağır aksak ilişkileri ivme kazanabilir, Hazar havzası petrol ve doğalgazının Türkiye üzerinden boru hatları ile dış pazarlara ulaştırılmasındaki sorunlar daha elverişli şartlar içinde çözümlenebilirdi. Belki de en önemlisi Türkiye’nin Avrupa Birliği kapısı önünde millî gururu inciltici bekleyişine gerek kalmazdı. Bu düşünce serisi devam ettirilerek daha zenginleştirilebilir. Daha ziyade Avrupa Birliği-Türkiye arasındaki can sıkıcı ve rencide edici ilişkilerden hayat bulan bu Rusya-Türkiye stratejik ortaklığı/ittifakı düşüncesinde gözden kaçan husus, Rusya’nın süper güç olma iddiasıdır. Rusya, soğuk savaş döneminde her ne kadar süper güç statüsünde bir devlet idiyse de okyanuslarla olan ilişkisi son derece kısıtlı idi. ABD’nin deniz gücü bütün haşmeti ile okyanusları ve bütün deniz yollarını kontrol etmekteydi. Amerika bir yandan N.Spykman’ın ileri sürdüğü kenar kuşak teorisine göre Sovyet İmparatorluğu’nu karadan kontrol altına alacak ittifaklar gerçekleştirirken, öte yandan A. Mahan’ın deniz hâkimiyet teorisine hayatiyet kazandıracak yedi denizde, üsleri ve deniz gücü ile bayrak gösteriyor, bütün deniz yollarını denetliyordu. Sovyetler Birliği’nin ise Akdeniz’de, Hint, Atlas ve Pasifik okyanuslarında mahdut bir gücü bulunmaktaydı.Yeniden eski süper güç statüsünü kazanmak isteyen bir Rusya’nın yapacağı ilk hamlelerden biri Akdeniz ve Hint okyanusunda mevcudiyetini ve gücünü göstermek olacaktır. Burada Türk Boğazları’nın kader belirleyici rolü kendini göstermektedir. Türkiye, ya Rusya’nın yanında ya da karşısında olmak durumundadır. Her ne kadar artık “Duvar” ortadan kalktıysa da öte tarafa geçmek Türkiye coğrafyasında ve 21.yüzyılın ilk yarısında başlayacak olan bu süper güçler mücadelesinde hiç de kolay değildir. Jeopolitik, dünyanın hiç bir bölgesinde olmadığı kadar Türkiye-Rusya ilişkilerinde kesin belirleyici bir etken olmaktadır. Bu jeopolitik gerçeklik adetâ Türkiye’nin kaderini ve gelecek çizgisini onun iradesi dışında tespit etmektedir.

21. YÜZYILIN BEKLENTİLERİ

Küreselleşme olgusunun bütün gerçekliğine rağmen 21.yüzyıl, yine bir güçler mücadelesine sahne olacak ve bu güçler yüzyılın ilk yarısında mevcut tek süper güç olan ABD’nin karşısında yer almaya başlayacaktır. ABD’nin dışında süper güç olma iddiasında bulunacak devlet veya siyâsi birliktelikler Rusya Federasyonu, Çin Halk Cumhuriyeti ve Avrupa Birliği olacaktır. Diğer devletler şu ya da bu şekilde bu mücadelede bir tarafta olmak durumunda kalacaktır. Soğuk savaşın üçüncü dünyacılık siyâseti 21.yüzyılda rağbet görmeyecektir. 21.yüzyılın güçler mücadelesi 20.yüzyılda görüldüğü gibi sıcak/soğuk savaşlar şeklinde olmayacak, yeni ve alışılmışın dışında yöntemler bulunacaktır.

Türkiye’nin Rusya ile olan ilişkilerini askerî dahil her alanda geliştirmesi hem kendisinin hem de Rusya’nın menfaatinedir. İyi komşuluk ilişkilerinin ötesinde kurulacak bağlantılar, 21.yüzyılın güçler mücadelesinin Türk ve Rus halklarının son üçyüz yıllık düşmanlığı içinde cereyan etmemesini sağlayabilir. Mevcut ilişkiler Türk halkının kuzey komşuları hakkındaki “Moskof” ürküntüsünü gidermektedir. Aynı duygu şüphesiz Rus halkında da vardır.

Türk-Rus ilişkilerinde daha öte bir beklenti içinde olmak duygusal bir davranış olur. Jeopolitiğin katı gerçekliği belkide en çok bu bölge için geçerlidir. n


(1) Vladimir Putin’in Rus seçmenlerine açık mektubu. http://www Putin2000ru/0//05html. sh.9     Geri

(2) Federal Institute for Russion, East European and İnternational Stadies. Köln 1999 Russia’s Perspective and Critical Factors and Potendial Developments up to 2020 sh.8

(3) Federal a.g.e. sh.10

(4) Halford j.Mackinder. The Round World and the Winning of the Peace. Foreign Affair Temmuz 1943

(5) Federal a.g.e.    sh.14

(6) Putin a.g.e.    sh.6

(7) Putin a.g.e.   sh.10

(8) Rusya Federasyonu’nun Milli Güvenlik Kousepti. Y.Tezkan Kadim Komşumuz Yeni Rusya (der) Ülke Kitapları 2001   sh.212-213     Geri

 

yazikonusu-JEOPOLİTİK
 
BU YAZIYA GÖRÜŞ BİLDİR


   


Yarın imzalı yazılar dergiyi diğer yazılar yazarlarını bağlar.
Kaynak gösterilmeden alıntı yapılamaz. Dergimiz basın ahlak ilkelerine uymayı taahüt eder. Yarın 2002 ©