EKONOMİ/POLİTİK

TAHA ÖZHAN

 
Küresel Kapitalizmin ‘Sinir Sistemi’ 
 
Asıl can alıcı nokta, IMFpolitikalarınınhepsini ABD stratejik
hedefleriyle sağlamasını yaparakokumaktan geçmektedir. Ancak Böylesi bir ‘globalpolitical
economy’ yaklaşımı ufuk açıcı analiz ve sonuçlara ulaşmamıza sebep olacaktır. 

Küreselkapitalizmin ‘global’, ‘politik’, ve ‘ekonomik’ sacayakları aynı hegemonya için var. Aksi takdirde yerelgündemimizin tökezleyen yapılarına takılıp durmaktan küresel resmi göremez hale geliriz. 

…Haziran 1997, Tayland: Uluslararası spekülatörlerin anormal baskılarıyla dalgalı dolar kuruna geçmek zorunda kalır. Bu müdahale Güneyasya ekonomilerine ilk tehlike sinyalidir. Fazla bir süre geçmeden kriz tüm bölge ülkelerine yayılacaktır. Malezya  başbakanı Mahatir Muhammed ‘saldırgan spekülatörleri’ suçlayacaktır. Birbuçuk ay geçmeden IMF Tayland’a 17 Milyar dolar borcu onaylar. Mahatir medya önünde, George Soros’u ‘moron speculator’ diye isimlendirir. Ekim 1997, Hong Kong: Hang Seng borsası dört gün içinde yüzde 25 birden düşer ve bir kaç gün sonrasında da %5.4 değer daha kaybeder. Bu düşüş dünya borsalarını da ciddi şekilde paniğe sevkeder. IMF Endonezya’ya 42 milyar dolarlık bir kurtarma planı teklif eder. Kasım 1997, kriz Brezilya ve Güney Kore’ye sıçrar. Japonya’da tehlike çanları çalmaya başlar. Yamaichi kağıtları değer kaybeder. Clinton krizi ‘yolun başı’ diye tanımlar. Aralık 1997 Güney Kore: IMF tarihinin en büyük kredi onayını verir. 58 milyar dolarlık borç Güney Kore’ye verilmek üzere onaylanır. Ocak 1998, Endonezya: IMF ve Endonezya masaya otururlar. Endonezya krizden mütemadiyen çıkmama işaretleri vermektedir. Nisan 1998, Japon ekonomisi çok ciddi bir krizin patlama işaretlerini vermektedir. Bu arada IMF ve Endonezya ikinci bir anlaşma yaparlar. IMF Amerikan kongresinde Asya politikalarından dolayı çok ciddi bir şekilde baskı altına alınır. Mayıs 1998, Endonezya: Öğrenci hareketleri ve protestolar başlar. Başkan Suharto istifa etmek zorunda kalır. Rusya da tehlike sinyalleri vermeye başlar. Ağustos 1998, Rusya: Rus rublesi devalüasyona uğrar. Rus ekonomisin riskli hali ve devalüasyon haberi, Amerikan borsaları dahil olmak üzere dünya borsalarını paniğe sokar. En fazla panik Brezilya’da yaşanır ve devalüasyon tartışmaları başlar. Ekim 1998, Brezilya: Amerika’nın ciddi şekilde bastırmasıyla IMF Brezilya’ya gerekli düzenlemeleri yapması şartıyla 40 milyar dolarlık büyük bir yardım paketi açar.  Ocak 1999, Brezilya: IMF paketinin ABD gölgeli yapısı ve Brezilya hükümetinin gerekli reformları zamanında yapamamasından dolayı %35’lik devalüasyon kaçınılmaz olur.

Yukarıdaki satırlar adeta mistik bir hikayeyi andırıyor. Uluslararası finans ve kapital ağının dolaşımı Küresel kapitalizmin ‘sinir sistemi’ durumunda. Bu sinir sisteminin kumanda masasında duran IMF, Güney Asya ekonomileri için: “mucizevi ekonomiler, Asya Kaplanları” derken, Dünya Bankası ise “pragmatik bir Ortodoks anlayışla ulaşılmış en kayda değer makro ekonomik istikrar” şeklinde tanımlıyordu. IMF ve Dünya Bankası bu övgüleri krizden sadece bir yıl önce yapmıştı. Nasıl olmuştu da, kumanda masasında duran mekanizma uluslararası finans sistemine, ‘doğrudan yabancı yatırımla’ dahil edilmiş olan bu ülkelerin ‘sistemik’ krizlerini tahmin edemez bir durumdaydı. Diğer önemli bir sorun ise, dünya kapitalist finans sistemi bu denli ‘küreselleştiği’ bir çağda, bir yanda Güney Asya’da iflas düzeyinde bölgesel kriz yaşanırken, Kuzey Amerika tarihinin en zengin dönemini yaşıyordu. 

Kalkınan ülkelerin I1MF’ye olan toplam borcu

1.6 Trilyon Dolar

IMF ve DB’nin YDP’larını kabul etmiş olan ülke sayısı

69

Borçlarının azalması yerine arttığını gören ülke sayısı

63

Afrika’nın YDP’ler başlamasından bu yana borcundaki artış

%400

Afrika’nın geçmiş [20 yıl öncenin] borçlara yıllık ödediği miktar

13.5 Milyar Dolar

Afrika’nın AIDS’le mücadele için ihtiyacı olan yıllık miktar

10 Milyar Dolar

Afrika’da AIDS’li sayısı

23 Milyon

Afrika’da AIDS’den yıllık oksuz-yetim kalan çocuk sayısı

10 Milyon

Dünya genelinde önlenebilir hastalıklardan ölen çocuk sayısı

11 Milyon

3. dünya ülkelerinin IMF borcu yerine sağlığa yatırmakla kurtaracağı çocuk sayısı

7   Milyon

IMF nin yıllık bütçesi

17 Milyar Dolar

15 YDP ülkesinin toplam GSH’sı

17 Milyar Dolar

Dünyanın 52 fakir ülkesinde yasayan insan sayısı

1.04 Milyar

52 fakir ülkenin toplam borcu

381 Milyar Dolar

Wallmart’ın 1999 toplam cirosu

137 Milyar Dolar

2000 yılı Toplam dünya Bankası Portföyü

205 Milyar Dolar

Wallmart’ın bulunduğu ülke sayısı

9

dünya Bankasına borcu olan ülke sayısı

83

IMF İşletme Direktörünün net saatlik ücreti

152 Dolar

DTÖ ile oluşan Haiti’deki ‘serbest ticaret bölgesinde’ çalışanların saatlik ücreti

25 sent

Yaşanan krizin kronolojisi, çağdaş kapitalizmin baş döndüren uluslararası finans ağının ve sisteminin yapısının; teknik donanım babında olabildiğince girift, uygulamaları babında ise olabildiğince primitif [emperyalist (1)] olduğunu gözler önüne sermektedir. Krizin işaretlerini vermesi, zuhur etmesi, piyasayı sarsması ve ardından ‘derinleşerek’ önce bölgesel sonra küresel olarak yayılması insanoğlunun iktisat tarihinde ‘nev zuhur’ bir vakıa olarak durmaktadır. Brezilya, Rusya, Tayland, Avrupa ve Amerika’yı birbirine ‘finans akışıyla’ bu denli bağlamayı başaran ‘sinir sistemi’nin içinde yaşanan krizler salt kapital hareketleriyle açıklanmayacak kadar derin bir yapı durumundadır. Bu derin yapının ‘görünen’ siyasi iktidarlarının dışında, yine bu iktidarların kurduğu kurumlardan olan ve krize ilk müdahaleyi yapan IMF ve Dünya Bankası’nın bu müdahaleleri ne denli yaraya merhem olma niyetiyledir? Başka bir ifade ile bizzat ‘merkez’ siyasi gücün gölgesi altında çalışan bu kurumlar ne denli bağımsız hareket edebilirler. Nisan 2002’de geçen dönemki IMF Başkan yardımcısı olan Fisher’in ‘IMF bir avuç teknokratın kurumudur. Mesela benim gibi. LSE ve Yale mezunu, MIT hocası, Merill Lynch yöneticisi, bildiğini okuyan bir kaç teknokrat…biz program uygulatırız…babalık yapmak bizim işimiz değil ..’(2) açıklaması tam da kriz kronolojisindeki IMF tavrını anlatıyordu. Bu tarz, 19. yy.’ın ikinci yarısında Britanya’nın “medeni güçler serbest ticaret için gerekli olan kurumsal ticaret usulünü dünya uluslarının yerel iktisadi bünyelerine dayatmalıdırlar” felsefesini hatırlatmaktadır. Harvard ve BM iktisatçılarından ‘borç hekimi’ lakabıyla bilinen Sachs  bu tavır için; ‘İngilizlerin Osmanlı ve Mısır içine bizzat müessese halinde iktisadi kurumlar koyması gibi, IMF de dünyada gelişen 75 ayrı devlet ekonomisinin -yaklaşık olarak 1.4 milyarlık bir nüfusun- içine kendi görevli iktisatçılarını yerleştirmiş durumdadır. Bu hükümetler IMF görevlilerine danışmadan ciddi hiçbir iktisadi karar alamazlar. Bu ülkelerde IMF yetkililerinin geliş-gidişleri gazete manşeti olur… IMF, finansal ortodoksiye sadık, borçlu ülkeleri kreditörlere kurban etmeye hazır, duman çıkan yere benzin döken bir yapıdır’ (3)

IMF’nin teknik analizi veya detaylı politika değerlendirmeleri elbette zaman ve emek isteyen bir çaba. Lakin, sorun IMF’nin her zaman muhatap olduğu bir soruya cevap verememesinde: IMF sorunun mu, yoksa çözümün mü bir parçası? IMF’nin genel refleksi uyguladıkları Yapısal Düzenleme Programlarının (YDP) bir ülke içinde başarılı olunca, başarının hep o ülkeye ait olması; başarısız olunca ise, faturanın hep IMF’ye çıkması. IMF bu cevabında tamamen haksız değildir. Ancak, IMF eleştirilerinin en can alıcı noktası; kriz yaşanan, hatta bölgesel anlamda küresel kapitalist sistemi sarsan derinlikte krizlere varan vakıaların olduğu ülkelerin hepsi IMF ‘sinir sistemi’nden bağımsız olan ülkeler değildir. IMF bu ekonomilerle halihazırda en yakından ilgilenen kurumların başında gelmektedir. Sorun bu denli -emperyalist güç boyutunda- içinde olduğu ekonomilerin yapısal sorunlarını görmemesi IMF’nin sorgulanmasına sebebiyet vermektedir.

IMF ELEŞTİRİLERİ

IMF, Dünya Bankası ya da son dönem Dünya Ticaret Örgütü eleştirileri trend oluşturmuş durumdadır. Bu eleştiriler genelde iki yapıya sahiptir. Birinci yaklaşım teknik detaylı ya da hesap soran eleştiriler. İkinci yaklaşım ise iktisadi ekoller düzeyinde gelişen eleştirilerdir. Teknik analiz eleştirileri vazgeçemeyeceğimiz değerli çalışmalardır. Aynı şekilde iktisadi tarih perspektifli eleştiriler de. Lakin bu iki tarz, kendilerine müstakil eleştirileri bizim asil uluslararası finans sisteminin çağdaş yapısının; tarihi, siyasi ve sistemik karakterlerini anlamamıza yeterli olmadığını düşünmekteyiz. Mesela tipik bir teknik eleştiri size IMF’nin YDP sonucu ortaya çıkmış istatistiklerini (4) verecektir:

Yandaki istatistikler daha bir çok detayla verilebilir. Asıl sorun bu rakamlara anlam yüklemekten geçiyor. Bu rakamlar salt çağdaş kapitalizmin yapısından veya onun kurumlarından kaynaklanan afaki rakamlar değil. Örneğin Zambiya’nın toplam GSMH’sı 2.99 milyar dolar. IMF ve DB’ye olan borcu ise 5.88 milyar dolar. Zambiya’da ortalama yaşam süresi 33 yıl. Bu rakam Ortaçağ Avrupası’nda 35 yıl seviyesindeydi. Tüm bu uçurumlar bizi siyasi bir iktisat okuması yapmaya icbar etmektedir. Ne IMF ne de DB’ye yapısal düzenlemeler, iktisadi teorik ekol eleştiri argümanlarıyla sorunun ana kaynağına parmak basamayız. Yaşanan süreç bize kapitalist medeniyetin, tarihsel kapitalizmini; medeniyet, iktisat ve siyaset sacayaklarıyla beraberce okuma zorunluluğu getirmektedir. Öyle ki, yukarıdaki tabloya bakıp salt IMF ve DB’nin işleyişinde arızalar olduğunu iddia etmek veya tarihsel kapitalizmin tipik bir trendi olduğunu gözlemlemek yeterli bir okuma değildir. Gerek tarihsel kapitalizm gerekse bugünkü çağdaş kurumları siyasi otoriteden kesinlikle ayrı değiller. Bu anlamda ne IMF ne de DB, Uluslararası ‘sistemik’ krizlere, ‘merkez’in izin vermediği ya da uygun görmediği miktarda ne yardımda ne de çözümde bulunabilirler. Zambiya’nın kurtuluşunun bir kaç milyar dolara bağlı olduğu çağdaş kapitalizmde günlük ortalama 1.6 trilyon dolar uluslararası finans akışı gerçekleştirmektedir. Tüm merkez bankalarını iptal edip uluslararası bir finans merkezi önerisi yapan George Soros 1982’de İngiliz sterlininin hafta sonu değerini koruyamayacağı bahsine girip, Sterline oynayarak yalnızca bir hafta sonu 1 milyar dolar para kazandığı bu finans sisteminin, ‘suni’ ve ‘kumarhane’ tabiatının ağından kurtulmak üzere, –kriz dönemlerinde- IMF’ye sarılanlar ise kendilerini küresel kapitalizmin sinir sisteminin tam da ortasında bulmaktalar. Bu tabloları vermemizdeki en büyük sebeb Soros’a bir gecede bir ülkenin necatına sebeb olacak miktarda ‘parayı’ aktarabilen aynı ‘sinir sistemi’, bugüne değin kağıt üzerindeki amaçlarının hiçbirisinde Soros için çalışan mekanizmayı ‘diğerleri’ için çalıştırmamaktadır. Aksine tüm YDP programlarının, halihazırda krizin içinde olan veya yapısal olarak felaket sınırında bulunan ülkeleri nihai olarak getirip bıraktığı yer küresel bir borç tuzağı olmaktadır. Bu düzeneğin istisna oluşturduğu durumlar ise sadece ABD’nin stratejik olarak krizden tamamen çıkması gerektiğine inandığı ülkelerdir. Hasılı, ne IMF ne de DB, ABD’nin stratejik hedeflerinden farklı bir ajandaya sahip olamazlar.

Kısa vadede yaşanan krizler, sistemik dalgalanmalar, IMF ve DB politikalarını ABD hegemonik resminin dışında tutabilse de; uzun vadede tarihsel olarak tüm çok uluslu finans müdahaleleri nihai olarak emperyalist bir renk kazanmaktadır. Küresel kapitalizmin finans sinir sistemi içinde kaybolanlar ise, sistemin girift yapısı içinde çoğu zaman neyin yapısal bir düzenleme, neyin ise emperyalist ya da jeopolitik bir yaptırım/yatırım olduğunu fark bile etmemektedirler.

IMF eleştirileri genelde merkez medyada aşırı uç siyasi tavırlardan veya heterodoks iktisadi ekollerden geldiği şeklinde bir imaja kurban gitmiştir. Halbuki, IMF’ye en sert eleştiriler ‘merkez’ diyebileceğimiz iktisadi okullardan ve iktisatçılardan gelmektedir. Financial Times’ın önemli yazarlarından Martin Wolf (5), IMF’nin YDP’nin oluşturduğu sonuçların önemli olduğunu, bu anlamda programının nerede ve nasıl olduğunun pek de bir anlamı olmadığını vurgulayıp, IMF’nin üçüncü dünya halklarına ‘mazoşist’ programlar dayattığını söylemektedir. Wolf’un acımasızca yürüdüğünü söylediği programlar IMF ile borç alan ülkeler arasındaki derin siyasi ve iktisadi asimetrik güç dengelerinden kaynaklanmaktadır. IMF sürekli olarak borç verdiği ülkelerin piyasasının güvene kavuşmasını talep etmekte ve bu şartla borç vermektedir. Bu ilk anda, elbette, makul gözüken bir önşarttır. Lakin IMF, borçlu ülkelerin, ileriye dönük kur dengelerini oluşturmak ve yatırımcıları çekecek güven ortamını yaratmak üzere faizleri yüksek tutmaları yönünde baskı yapmaktadır. Buradaki mantık, eğer faizler yüksek olursa ileride doğacak bir krizde (özellikle yabancı) yatırımcılar ‘kapitallerine’ ciddi bir zayiat gelmeden kârlarını edebilsinler ki, güven ortamı korunmuş olsun. Bu faiz politikasının ise en tipik sonuçları yerli yatırımcıların ciddi bir kısmı iflas eşiğine gelir, ya da iş yapamaz bir hale bürünür, işsizlik anında fırlar ve siyasal sistemde sorunlar başlar. Böylesi ‘mazoşist’ bir programa dayanmak ‘teknik olarak’ (ya da çoğu zaman teorik olarak) IMF’nin tahmin ettiği bir ‘eşik noktasına’ ulaşmanın adımlarıdır. Lakin o eşik noktasını aşmayı sağlayacak olan ‘katalizör’ genelde vuku bulmaz ve başka bir stand-by anlaşmasına gidilir. Bu süreç Üçüncü Dünya’da bir iki nüansla aynı şekilde jeopolitik ve jeostratejik özel şartlara göre yerel şeklini alıp devam eden bir  döngüdür.

Amerikan Hazine Müsteşarlığı ve Federal Reserve Bank’ın neredeyse tamamen tahakkümü altında işleyen bir uluslararası finans sistemi, ABD nin stratejik hedeflerinden ayrı düşünülemez. IMF’nin teknik yapısı üzerine bir çok iyileştirme veya eleştiri getirilebilir. Asıl can alıcı nokta, IMF politikalarının hepsini ABD stratejik hedefleriyle sağlamasını yaparak okumaktan geçmektedir. Ancak Böylesi bir ‘global political economy’ yaklaşımı ufuk açıcı analiz ve sonuçlara ulaşmamıza sebeb olacaktır. Öyle ki küresel kapitalizmin ‘global’, ‘politik’, ve ‘ekonomik’ sac ayakları aynı hegemonya için var. Aksi takdirde yerel gündemimizin tökezleyen yapılarına takılıp durmaktan küresel resmi göremez hale geliriz. Bu ise Latin Amerika tarzı içinden çıkılamaz bir kısır kriz döngüsü felaketinden başka bir şey olmayacaktır. Türkiye onlarca stand-by anlaşmalarına (6), finansal krizlere rağmen hala ‘kendi olabilecek’ bir potansiyeli hem jeopolitik hem de jeostratejik olarak bünyesinde barındırmaktadır. Önemli olan bu trendi anlamak ve yakalamaktır zaten. 

1946: Recep Peker (CHP) Hükümeti’nden ilk devalüasyon; oranı %53,6.
Nisan 1947: Türkiye’nin kesin üyeliğe girişi İlk kota: 43 milyon dolar
1958: IMF’in artan baskısı. Tüm döviz alımlarında dolar başına ek 6,22 TL. vergi koyuldu. Uygulamada %69 oranında devalüasyon gerçekleşmiş oldu.
1960: Amerikan doları resmen 9 TL. 1 Ocak
1961: IMF ile ilk stand-by anlaşması:Kabul edilen 21.5 milyon SDR. Çekilen miktar 16.5 milyon SDR
30 Mart 1962 Stand-by anlaşması: Kabul edilen 31 milyon SDR. Çekilen miktar 15 milyon SDR                       
15 Mart 1963 Stand-by anlaşması: Kabul edilen 21.5 milyon SDR. Çekilen miktar 21.5 milyon SDR
15 Şubat 1964 Stand-by anlaşması: Kabul edilen 21.5 milyon SDR. Çekilen miktar 19 milyon SDR
1 Şubat 1965 Stand-by anlaşması: Kabul edilen 21.5 milyon SDR. Çekilen miktar yok.
1 Şubat 1966 Stand-by anlaşması: Kabul edilen 21 milyon SDR. Çekilen miktar 21.5 milyon SDR.
15 Şubat 1967 Stand-by anlaşması: Kabul edilen 27 milyon SDR. Çekilen miktar 27 milyon SDR
1 Nisan 1968 Stand-by anlaşması: Kabul edilen 27 milyon SDR. Çekilen miktar 27 milyon SDR.
1 Temmuz 1969 Stand-by anlaşması: Kabul edilen 27 milyon SDR. Çekilen miktar 10 milyon SDR.
Ağustos1970: TL. %40 oranında devalüe edildi.
17 Ağustos 1970 Stand-by anlaşması: Kabul edilen 90 milyon SDR. Çekilen miktar 90 milyon SDR.
1970-74: IMF ile ilişkilerde, Türkiye’deki siyasal belirsizliğe bağlı donukluk.
1974 Revalüasyon: TL’nin dolar karşısında %11 değer kazanması
Nisan 1975-Haziran 1977: Sekiz mini devalüasyon sonucunda dolar kurunun 13 lira 70 kuruş’tan 17,5 TL.’na gerilemesi .Eylül 1977 %10 oranında devalüasyon.
Şubat 1978: %30 oranında devalüasyon
24 Nisan 1978: Stand-by anlaşması:Kabul edilen 300 milyon SDR Çekilen miktar 90 milyon SDR
Aralık 1978: Programın askıya alınması ve Türkiye’nin 1979 Mart’ına kadar kaynak arayışına girmesi
1981: Katlı kur uygulamasına son, sürünen kur rejimine giriş: Kurlar günlük olarak açıklanacak 4 Nisan 1983 Stand-by anlaşması: Kabul edilen 225 milyon SDR. Çekilen miktar 112.5 milyon SDR.
1983-1990 arası: IMF’siz yillar.
1990: TL’nin konvertibilitesinin IMF’ce onaylanması, lira uluslararası para.
Nisan 1994: TL.’nin fiilen %30 devalüe edilmesi.
Temmuz 1994: IMF’ten 160,5 milyon SDR çekilmesi; performans kriteri konsolide bütçe açığı.
8 Temmuz 1994: 14 ay süreli Stand-by anlaşması:Kabul edilen 590,2 milyon SDR.
Kasım ‘94: 75 milyon SDR’ın çekilmesi; performans kriteri KİT’lere bütçe dışı borçlanmanın sınırlanması
Nisan 1997: IMF ile yıllık olağan konsültasyon görüşmeleri. Ekim 1997, IMF heyetinin Türkiye’ye gelerek ekonomik gelişmeleri değerlendirmesi. Haziran 1998, Yakın İzleme Anlaşması (Staff Monitored Program) yürürlüğe girdi.
2000-2002 Stand-by Düzenlemesi ; finansal kriz donemi.

NOTLAR:

1. Tabb K. William, The Moral Elephant, Globalization and the Struggle for Social Justice in the Twenty-First Century.      2001 New York, Monthly Review Press. Tabb IMF üzerine Hobson’dan Lenin’e, Luxemburg’dan Bukharin’e, Amin’den Kautsky’ye, Marx’tan Troçki’ye yaptığı analizlerde ‘Uluslararası finans akışının tarihi olarak uygulamalarının teorik gizemine rağmen herzaman emperyalizmle son bulduğunu iddia etmektedir. Geri

2. Stanley Fisher (IMF eski Başkan Yardımcısı) ve Robert Rubin (Clinton dönemi Hazine Müsteşarı)’in New York’ta beraberce katıldıkları ve kısmen özel bir panel sayılabilecek toplantıda sert sorular karşısında: “IMF politikalarının ve yönetim şemasının teknokrat olduğunu” açıkça söylediler .. Nisan 29, 2002 New York, New School.

3. Sachs Jeffrey, “The IMF and the Asian Flu,” The American Prospect, March-April 1998. Sachs Dünyanın sayılı iktisatçıları arasında gösterilmektedir. Kofi Annan’ın bizzat BM’ye yapısal düzenlemelere katkıda bulunmak üzere davet ettiği Sachs ‘merkez’ iktisat politikalarına ciddi eleştiriler getiren bir isim olarak bilinmektedir.

4. IMF Tablosu şu kaynaklar kullanılarak hazırlanmıştır: Fifty Years Enough, Global Exchange, IMF, Jubilee Plus, UN Development Program, UNICEF ve World Bank.

5. Wolf Martin, “Unreal Remedy,” Financial Times, March 10, 1999.

6. Türkiye-IMF Kronolojisi. MÜSİAD raporundan hazırlanmıştır. Geri

yazikonusu-EKONOMİ/POLİTİK
 
BU YAZIYA GÖRÜŞ BİLDİR


   


Yarın imzalı yazılar dergiyi diğer yazılar yazarlarını bağlar.
Kaynak gösterilmeden alıntı yapılamaz. Dergimiz basın ahlak ilkelerine uymayı taahüt eder. Yarın 2002 ©