KÜLTÜR/SANAT
Hasanali Yıldırım
 

Doğaçlama Zen'ciler

 
Boğaziçi Müzik Klubü’ndeki bir avuç yetenek, 88’de biraraya gelirler ve beylik rock formatında parçalar icra ederek konserlerde yaşıtlarını coştururlar.

Onlar başkalarının ayak izine basarak yol alacak insanlar değillerdi. Hele ağabeyleri gibi Türkiye’yi kurtarmak adına, birilerine savaş açmaya gereksinimleri yoktu kendilerini ifade için. Birçoklarının idolü bir okulda, derslerin sıkıcılığını dengeleyecek işler yapmak istediler. Bir araya gelişleri hemen meyve vermeye başladı. Ama bu, istedikleri çeşit ve lezzette bir meyve değildi; kendilerine ‘yasak meyve’ ilan ettiler yaptıklarını.

Onlar başka dünyaların insanı olmaya adaydılar; ‘başka’lıklarının farkındaydılar. Yalnızdılar fakat korkmadılar. Öncü olmanın zorluğunun farkındaydılar. Farkına vardıkları, onları denenmemişe ve tekrarsızlığa sürükledi.  Sonuçta, taşlanacak meyve vermeye başladılar. Onlar artık ZEN’diler ve zenci psikolojisiyle davranmamanın karşılığını buldular: Ne kendilerini aşağıla(t)dılar, ne de kültürlerini. Üstelik yavaş yavaş kendi Zen’cilerine kavuştular.

TEKRARI YOK BUNUN

Boğaziçi Müzik Klubü’ndeki bir avuç yetenek, 88’de biraraya gelirler ve beylik rock formatında parçalar icra ederek konserlerde yaşıtlarını coştururlar. Fakat kısa bir süre sonra, yaptıkları müziğin kalıpları onlara dar gelmeye başlar. Yerleşik tarzdan psychodelic’e, oradan da doğaçlamaya kayarlar. 

Bu tercihi, müzikal bir arayıştan çok, kendilerine uygun halin tezahürü olarak layıkınca yapmış olmalılar ki, ne konserlerinde ne de albümlerinde çaldıkları bir parçayı, asla bir daha tekrar etmediler; belki de edemediler: Tekrar, tercihlerine yasaktı.

Verdikleri konserlerde kullandıkları film ve dia gibi görsel malzemelerle yaptıkları tam anlamıyla bir gösteri halini alıyordu. ‘Happening’ler de onları doyuramazdı; öyle oldu. Ama şu kuralı asla çiğnemediler: bulunulan atmosferden alınan etkiye göre icra. Sürekli değişim... Stüdyoda bile vazgeçilmeyen bir doğaçlama sadakati. Ve nihayet, alternatif müzikte dünya çapında bir ‘yer’.

‘ZEN’Cİ OLMAK GEREKİYOR

Onlar için daima önemli olan, performansın iyi sonuç vermesi. Teknolojik üstünlük sağlamanın ne denli kolay olduğunu erken fark ettiler ve yanılmadılar: kısa zamanda köklü bir hayran kitlesi ve hep ciddiye alınan bir rota.

Bu değişim, grubun elemanlarına da farklı biçimlerde yansır. Yola çıkarken dört kişiydiler, bugün farklı albüm ve konserlerde 30’u aşkın müzisyenle birlikte çaldılar. Her demo, albüm ya da konserde sabit kalan iki kafadar, grubun beyinleri Murat Ertel ve Merih Öztaylan.

Önce, tamamen piyasanın dışında, kaset formatında ve ‘yeraltı’nda çalışan Zen, 89’da ‘Uzay’, 90’da ‘Ku Ku Ku’ albümlerinin ardından 92’de CRR’de verdikleri konser ve onu izleyen 94 tarihli ‘13’ sonrasında sektör tarafından da keşfedilirler ve ilk ‘yasal’ albümlerini aynı yıl ‘Suda Balık’ adıyla piyasaya sunarlar.

Her ne kadar piyasa onlara göre değilse de, müzikte kokuşmuşluğun dışını bilenler tarafından erken kucaklandılar. Bu kucak açış, Türkiye’de Ortadoğu müziği üzerine araştırmalar yapan bir yabancı eleştirmen aracılığıyla Amerika’ya da taşındı ve grubun ‘Derya’sı 96’da Amerika’da yayınlandı.

Derviş Zaim’in ‘Tabutta Rövaşata’sına ‘Baba Zula’ adıyla yaptıkları müzik, belki de onların Türkiye’de tanınmasını ve sevilmesini sağlayan en ciddi etmendi.

Nihayet Kod Müzik etiketiyle piyasaya çıkan ‘Tanbul’.

Tanbul, tüm eksiği, gediği ve karmaşasıyla İstanbul’un, İstanbul’un renk ve duygu mozayiğinin, zaman zaman da karmaşasının sesi. Yaşadıkları bu şehirde ne görmüş ve duymuşlarsa kendilerince yorumlayarak 14 parçada hikâyelemişler Tanbul’da. Ve yine Kod Müzik etiketli Bakırköy Akıl Hastanesi’nde. Niye bu da mı? Çünkü Bakırköy’de delilere, akıllılara, kendini akıllı sanan delilere, kendini deli sanan akıllılara ve bil cümle musikişinasa verdikleri konserin canlı kaydı bu albümde, ondan.

Boğaziçi Müzik Klubü’ndeki bir avuç yetenek, 88’de biraraya gelirler ve beylik rock formatında parçalar icra ederek konserlerde yaşıtlarını coştururlar.

ZEN’İN SIRRI NE?

En belirgin farklılıkları doğaçlamaları: Türkiye’nin halen tek emprovize grubu olan Zen, değişik tür ve tarzlardaki tınıları, birçok coğrafyadan ‘yedirilmiş’ ezgileri bir potada eritmiş. Müziklerinde Batı kalıpları içinde Doğu ezgilerini, caz, blues, çigan, hatta senfonik öğeleri mistik müzikle karmalamaları ve Zen’e ait özgün bir bileşimle sunmaları... Hatta türküleri ve arabeski de. Şu ünlü ‘sentez’ kolaycılığına kaçmadan üstelik; daha çok bir harman, ama orijinal.

Zen’in müziğindeki deneme arzusu ve zerafet, ‘Tanbul’da da var.Ama ‘Tanbul’u farklı kılan başka yönler de var. Rock’ın temel enstrümanlarından elektro gitar yerine, hayli değişik bir yöntemle çalınan elektro saz öne çıkıyor bu albümde. Üstelik uçukluklarını, hepsi emprovize kaydedilmiş parçalardan birini tersten aktarmaya dek vardırmışlar.

Bakırköy Akıl Hastanesi’nde ise tam adına lâyık bir albüm. Adı geçen yere gidenler için de, potansiyel olarak gidecekler için de, gitmeyi hiç düşünmeyenler için de ideal.

Başka diyarların sesini kendi müziğimizle kaynaştıran Zen’in adı da, ilk çağrışımından farklı anlamlar içeriyor: Doğu’yu hatırlatması için biraz Zen felsefesi ama daha çok ‘kadın’ ve ‘enstrüman çalan’. Yaptıkları hep çağrışımlara açık. Zen hala Türkiye’de doğaçlamanın ve alternatifin tek sözcüsü; öncülüklerini lâyıkıyla sürdürüyorlar.

Zen’i keşfetmek için ‘kendi’ olmak yeterli. Çünkü kendi ruhunun yankısını seslendirmek için ZENCİ olmak gerekmiyor.

yazikonusu-kultur-sanat
BU YAZIYA GÖRÜŞ BİLDİR


   


Yarın imzalı yazılar dergiyi diğer yazılar yazarlarını bağlar.
Kaynak gösterilmeden alıntı yapılamaz. Dergimiz basın ahlak ilkelerine uymayı taahüt eder. Yarın 2002 ©