|
-
Asıl
can alıcı nokta, IMFpolitikalarınınhepsini
ABD stratejik
hedefleriyle sağlamasını
yaparakokumaktan geçmektedir. Ancak Böylesi
bir ‘globalpolitical
economy’ yaklaşımı ufuk açıcı
analiz ve sonuçlara ulaşmamıza sebep
olacaktır.
-
Küreselkapitalizmin ‘global’,
‘politik’, ve ‘ekonomik’
sacayakları aynı hegemonya için var.
Aksi takdirde yerelgündemimizin tökezleyen
yapılarına takılıp durmaktan küresel
resmi göremez hale geliriz.
|
|
|
…Haziran
1997, Tayland: Uluslararası spekülatörlerin anormal
baskılarıyla dalgalı dolar kuruna geçmek zorunda kalır.
Bu müdahale Güneyasya ekonomilerine ilk tehlike
sinyalidir. Fazla bir süre geçmeden kriz tüm bölge
ülkelerine yayılacaktır. Malezya
başbakanı Mahatir Muhammed ‘saldırgan spekülatörleri’
suçlayacaktır. Birbuçuk ay geçmeden IMF Tayland’a
17 Milyar dolar borcu onaylar. Mahatir medya önünde,
George Soros’u ‘moron speculator’ diye
isimlendirir. Ekim 1997, Hong Kong: Hang Seng borsası dört
gün içinde yüzde 25 birden düşer ve bir kaç gün
sonrasında da %5.4 değer daha kaybeder. Bu düşüş dünya
borsalarını da ciddi şekilde paniğe sevkeder. IMF
Endonezya’ya 42 milyar dolarlık bir kurtarma planı
teklif eder. Kasım 1997, kriz Brezilya ve Güney
Kore’ye sıçrar. Japonya’da tehlike çanları çalmaya
başlar. Yamaichi kağıtları değer kaybeder. Clinton
krizi ‘yolun başı’ diye tanımlar. Aralık 1997 Güney
Kore: IMF tarihinin en büyük kredi onayını verir. 58
milyar dolarlık borç Güney Kore’ye verilmek üzere
onaylanır. Ocak 1998, Endonezya: IMF ve Endonezya
masaya otururlar. Endonezya krizden mütemadiyen çıkmama
işaretleri vermektedir. Nisan 1998, Japon ekonomisi çok
ciddi bir krizin patlama işaretlerini vermektedir. Bu
arada IMF ve Endonezya ikinci bir anlaşma yaparlar. IMF
Amerikan kongresinde Asya politikalarından dolayı çok
ciddi bir şekilde baskı altına alınır. Mayıs 1998,
Endonezya: Öğrenci hareketleri ve protestolar başlar.
Başkan Suharto istifa etmek zorunda kalır. Rusya da
tehlike sinyalleri vermeye başlar. Ağustos 1998,
Rusya: Rus rublesi devalüasyona uğrar. Rus ekonomisin
riskli hali ve devalüasyon haberi, Amerikan borsaları
dahil olmak üzere dünya borsalarını paniğe sokar.
En fazla panik Brezilya’da yaşanır ve devalüasyon
tartışmaları başlar. Ekim 1998, Brezilya:
Amerika’nın ciddi şekilde bastırmasıyla IMF
Brezilya’ya gerekli düzenlemeleri yapması şartıyla
40 milyar dolarlık büyük bir yardım paketi açar.
Ocak 1999, Brezilya: IMF paketinin ABD gölgeli
yapısı ve Brezilya hükümetinin gerekli reformları
zamanında yapamamasından dolayı %35’lik devalüasyon
kaçınılmaz olur.
Yukarıdaki
satırlar adeta mistik bir hikayeyi andırıyor.
Uluslararası finans ve kapital ağının dolaşımı Küresel
kapitalizmin ‘sinir sistemi’ durumunda. Bu sinir
sisteminin kumanda masasında duran IMF, Güney Asya
ekonomileri için: “mucizevi ekonomiler, Asya
Kaplanları” derken, Dünya Bankası ise “pragmatik
bir Ortodoks anlayışla ulaşılmış en kayda değer
makro ekonomik istikrar” şeklinde tanımlıyordu. IMF
ve Dünya Bankası bu övgüleri krizden sadece bir yıl
önce yapmıştı. Nasıl olmuştu da, kumanda masasında
duran mekanizma uluslararası finans sistemine, ‘doğrudan
yabancı yatırımla’ dahil edilmiş olan bu ülkelerin
‘sistemik’ krizlerini tahmin edemez bir durumdaydı.
Diğer önemli bir sorun ise, dünya kapitalist finans
sistemi bu denli ‘küreselleştiği’ bir çağda,
bir yanda Güney Asya’da iflas düzeyinde bölgesel
kriz yaşanırken, Kuzey Amerika tarihinin en zengin dönemini
yaşıyordu.
Kalkınan ülkelerin
I1MF’ye olan toplam borcu
|
1.6 Trilyon
Dolar
|
IMF ve
DB’nin YDP’larını kabul etmiş olan ülke
sayısı
|
69
|
Borçlarının
azalması yerine arttığını gören ülke sayısı
|
63
|
Afrika’nın
YDP’ler başlamasından bu yana borcundaki artış
|
%400
|
Afrika’nın
geçmiş [20 yıl öncenin] borçlara yıllık ödediği
miktar
|
13.5 Milyar
Dolar
|
Afrika’nın
AIDS’le mücadele için ihtiyacı olan yıllık
miktar
|
10 Milyar
Dolar
|
Afrika’da
AIDS’li sayısı
|
23 Milyon
|
Afrika’da
AIDS’den yıllık oksuz-yetim kalan çocuk sayısı
|
10 Milyon
|
Dünya
genelinde önlenebilir hastalıklardan ölen çocuk
sayısı
|
11 Milyon
|
3. dünya ülkelerinin
IMF borcu yerine sağlığa yatırmakla kurtaracağı
çocuk sayısı
|
7
Milyon
|
IMF nin yıllık
bütçesi
|
17 Milyar
Dolar
|
15 YDP ülkesinin
toplam GSH’sı
|
17 Milyar
Dolar
|
Dünyanın 52
fakir ülkesinde yasayan insan sayısı
|
1.04 Milyar
|
52 fakir ülkenin
toplam borcu
|
381 Milyar
Dolar
|
Wallmart’ın
1999 toplam cirosu
|
137 Milyar
Dolar
|
2000 yılı
Toplam dünya Bankası Portföyü
|
205 Milyar
Dolar
|
Wallmart’ın
bulunduğu ülke sayısı
|
9
|
dünya Bankasına
borcu olan ülke sayısı
|
83
|
IMF İşletme
Direktörünün net saatlik ücreti
|
152 Dolar
|
DTÖ ile oluşan
Haiti’deki ‘serbest ticaret bölgesinde’ çalışanların
saatlik ücreti
|
25 sent
|
|
Yaşanan
krizin kronolojisi, çağdaş kapitalizmin baş döndüren
uluslararası finans ağının ve sisteminin yapısının;
teknik donanım babında olabildiğince girift,
uygulamaları babında ise olabildiğince primitif
[emperyalist (1)] olduğunu gözler önüne sermektedir.
Krizin işaretlerini vermesi, zuhur etmesi, piyasayı
sarsması ve ardından ‘derinleşerek’ önce bölgesel
sonra küresel olarak yayılması insanoğlunun iktisat
tarihinde ‘nev zuhur’ bir vakıa olarak durmaktadır.
Brezilya, Rusya, Tayland, Avrupa ve Amerika’yı
birbirine ‘finans akışıyla’ bu denli bağlamayı
başaran ‘sinir sistemi’nin içinde yaşanan krizler
salt kapital hareketleriyle açıklanmayacak kadar derin
bir yapı durumundadır. Bu derin yapının ‘görünen’
siyasi iktidarlarının dışında, yine bu iktidarların
kurduğu kurumlardan olan ve krize ilk müdahaleyi yapan
IMF ve Dünya Bankası’nın bu müdahaleleri ne denli
yaraya merhem olma niyetiyledir? Başka bir ifade ile
bizzat ‘merkez’ siyasi gücün gölgesi altında çalışan
bu kurumlar ne denli bağımsız hareket edebilirler.
Nisan 2002’de geçen dönemki IMF Başkan yardımcısı
olan Fisher’in ‘IMF bir avuç teknokratın
kurumudur. Mesela benim gibi. LSE ve Yale mezunu, MIT
hocası, Merill Lynch yöneticisi, bildiğini okuyan bir
kaç teknokrat…biz program uygulatırız…babalık
yapmak bizim işimiz değil ..’(2) açıklaması tam
da kriz kronolojisindeki IMF tavrını anlatıyordu. Bu
tarz, 19. yy.’ın ikinci yarısında Britanya’nın
“medeni güçler serbest ticaret için gerekli olan
kurumsal ticaret usulünü dünya uluslarının yerel
iktisadi bünyelerine dayatmalıdırlar” felsefesini
hatırlatmaktadır. Harvard ve BM iktisatçılarından
‘borç hekimi’ lakabıyla bilinen Sachs
bu tavır için; ‘İngilizlerin Osmanlı ve Mısır
içine bizzat müessese halinde iktisadi kurumlar koyması
gibi, IMF de dünyada gelişen 75 ayrı devlet
ekonomisinin -yaklaşık olarak 1.4 milyarlık bir nüfusun-
içine kendi görevli iktisatçılarını yerleştirmiş
durumdadır. Bu hükümetler IMF görevlilerine danışmadan
ciddi hiçbir iktisadi karar alamazlar. Bu ülkelerde
IMF yetkililerinin geliş-gidişleri gazete manşeti
olur… IMF, finansal ortodoksiye sadık, borçlu ülkeleri
kreditörlere kurban etmeye hazır, duman çıkan yere
benzin döken bir yapıdır’ (3)
IMF’nin
teknik analizi veya detaylı politika değerlendirmeleri
elbette zaman ve emek isteyen bir çaba. Lakin, sorun
IMF’nin her zaman muhatap olduğu bir soruya cevap
verememesinde: IMF sorunun mu, yoksa çözümün mü bir
parçası? IMF’nin genel refleksi uyguladıkları Yapısal
Düzenleme Programlarının (YDP) bir ülke içinde başarılı
olunca, başarının hep o ülkeye ait olması; başarısız
olunca ise, faturanın hep IMF’ye çıkması. IMF bu
cevabında tamamen haksız değildir. Ancak, IMF eleştirilerinin
en can alıcı noktası; kriz yaşanan, hatta bölgesel
anlamda küresel kapitalist sistemi sarsan derinlikte
krizlere varan vakıaların olduğu ülkelerin hepsi IMF
‘sinir sistemi’nden bağımsız olan ülkeler değildir.
IMF bu ekonomilerle halihazırda en yakından ilgilenen
kurumların başında gelmektedir. Sorun bu denli
-emperyalist güç boyutunda- içinde olduğu
ekonomilerin yapısal sorunlarını görmemesi IMF’nin
sorgulanmasına sebebiyet vermektedir.
IMF
ELEŞTİRİLERİ
IMF,
Dünya Bankası ya da son dönem Dünya Ticaret Örgütü
eleştirileri trend oluşturmuş durumdadır. Bu eleştiriler
genelde iki yapıya sahiptir. Birinci yaklaşım teknik
detaylı ya da hesap soran eleştiriler. İkinci yaklaşım
ise iktisadi ekoller düzeyinde gelişen eleştirilerdir.
Teknik analiz eleştirileri vazgeçemeyeceğimiz değerli
çalışmalardır. Aynı şekilde iktisadi tarih
perspektifli eleştiriler de. Lakin bu iki tarz,
kendilerine müstakil eleştirileri bizim asil
uluslararası finans sisteminin çağdaş yapısının;
tarihi, siyasi ve sistemik karakterlerini anlamamıza
yeterli olmadığını düşünmekteyiz. Mesela tipik
bir teknik eleştiri size IMF’nin YDP sonucu ortaya çıkmış
istatistiklerini (4) verecektir:
Yandaki
istatistikler daha bir çok detayla verilebilir. Asıl
sorun bu rakamlara anlam yüklemekten geçiyor. Bu
rakamlar salt çağdaş kapitalizmin yapısından veya
onun kurumlarından kaynaklanan afaki rakamlar değil.
Örneğin Zambiya’nın toplam GSMH’sı 2.99 milyar
dolar. IMF ve DB’ye olan borcu ise 5.88 milyar dolar.
Zambiya’da ortalama yaşam süresi 33 yıl. Bu rakam
Ortaçağ Avrupası’nda 35 yıl seviyesindeydi. Tüm
bu uçurumlar bizi siyasi bir iktisat okuması yapmaya
icbar etmektedir. Ne IMF ne de DB’ye yapısal düzenlemeler,
iktisadi teorik ekol eleştiri argümanlarıyla sorunun
ana kaynağına parmak basamayız. Yaşanan süreç bize
kapitalist medeniyetin, tarihsel kapitalizmini;
medeniyet, iktisat ve siyaset sacayaklarıyla beraberce
okuma zorunluluğu getirmektedir. Öyle ki, yukarıdaki
tabloya bakıp salt IMF ve DB’nin işleyişinde arızalar
olduğunu iddia etmek veya tarihsel kapitalizmin tipik
bir trendi olduğunu gözlemlemek yeterli bir okuma değildir.
Gerek tarihsel kapitalizm gerekse bugünkü çağdaş
kurumları siyasi otoriteden kesinlikle ayrı değiller.
Bu anlamda ne IMF ne de DB, Uluslararası ‘sistemik’
krizlere, ‘merkez’in izin vermediği ya da uygun görmediği
miktarda ne yardımda ne de çözümde bulunabilirler.
Zambiya’nın kurtuluşunun bir kaç milyar dolara bağlı
olduğu çağdaş kapitalizmde günlük ortalama 1.6
trilyon dolar uluslararası finans akışı gerçekleştirmektedir.
Tüm merkez bankalarını iptal edip uluslararası bir
finans merkezi önerisi yapan George Soros 1982’de İngiliz
sterlininin hafta sonu değerini koruyamayacağı
bahsine girip, Sterline oynayarak yalnızca bir hafta
sonu 1 milyar dolar para kazandığı bu finans
sisteminin, ‘suni’ ve ‘kumarhane’ tabiatının ağından
kurtulmak üzere, –kriz dönemlerinde- IMF’ye sarılanlar
ise kendilerini küresel kapitalizmin sinir sisteminin
tam da ortasında bulmaktalar. Bu tabloları
vermemizdeki en büyük sebeb Soros’a bir gecede bir
ülkenin necatına sebeb olacak miktarda ‘parayı’
aktarabilen aynı ‘sinir sistemi’, bugüne değin kağıt
üzerindeki amaçlarının hiçbirisinde Soros için çalışan
mekanizmayı ‘diğerleri’ için çalıştırmamaktadır.
Aksine tüm YDP programlarının, halihazırda krizin içinde
olan veya yapısal olarak felaket sınırında bulunan
ülkeleri nihai olarak getirip bıraktığı yer küresel
bir borç tuzağı olmaktadır. Bu düzeneğin istisna
oluşturduğu durumlar ise sadece ABD’nin stratejik
olarak krizden tamamen çıkması gerektiğine inandığı
ülkelerdir. Hasılı, ne IMF ne de DB, ABD’nin
stratejik hedeflerinden farklı bir ajandaya sahip
olamazlar.
Kısa
vadede yaşanan krizler, sistemik dalgalanmalar, IMF ve
DB politikalarını ABD hegemonik resminin dışında
tutabilse de; uzun vadede tarihsel olarak tüm çok
uluslu finans müdahaleleri nihai olarak emperyalist bir
renk kazanmaktadır. Küresel kapitalizmin finans sinir
sistemi içinde kaybolanlar ise, sistemin girift yapısı
içinde çoğu zaman neyin yapısal bir düzenleme,
neyin ise emperyalist ya da jeopolitik bir yaptırım/yatırım
olduğunu fark bile etmemektedirler.
IMF
eleştirileri genelde merkez medyada aşırı uç siyasi
tavırlardan veya heterodoks iktisadi ekollerden geldiği
şeklinde bir imaja kurban gitmiştir. Halbuki, IMF’ye
en sert eleştiriler ‘merkez’ diyebileceğimiz
iktisadi okullardan ve iktisatçılardan gelmektedir.
Financial Times’ın önemli yazarlarından Martin Wolf
(5), IMF’nin YDP’nin oluşturduğu sonuçların önemli
olduğunu, bu anlamda programının nerede ve nasıl
olduğunun pek de bir anlamı olmadığını vurgulayıp,
IMF’nin üçüncü dünya halklarına ‘mazoşist’
programlar dayattığını söylemektedir. Wolf’un acımasızca
yürüdüğünü söylediği programlar IMF ile borç
alan ülkeler arasındaki derin siyasi ve iktisadi
asimetrik güç dengelerinden kaynaklanmaktadır. IMF sürekli
olarak borç verdiği ülkelerin piyasasının güvene
kavuşmasını talep etmekte ve bu şartla borç
vermektedir. Bu ilk anda, elbette, makul gözüken bir
önşarttır. Lakin IMF, borçlu ülkelerin, ileriye dönük
kur dengelerini oluşturmak ve yatırımcıları çekecek
güven ortamını yaratmak üzere faizleri yüksek
tutmaları yönünde baskı yapmaktadır. Buradaki mantık,
eğer faizler yüksek olursa ileride doğacak bir krizde
(özellikle yabancı) yatırımcılar
‘kapitallerine’ ciddi bir zayiat gelmeden kârlarını
edebilsinler ki, güven ortamı korunmuş olsun. Bu faiz
politikasının ise en tipik sonuçları yerli yatırımcıların
ciddi bir kısmı iflas eşiğine gelir, ya da iş
yapamaz bir hale bürünür, işsizlik anında fırlar
ve siyasal sistemde sorunlar başlar. Böylesi ‘mazoşist’
bir programa dayanmak ‘teknik olarak’ (ya da çoğu
zaman teorik olarak) IMF’nin tahmin ettiği bir ‘eşik
noktasına’ ulaşmanın adımlarıdır. Lakin o eşik
noktasını aşmayı sağlayacak olan ‘katalizör’
genelde vuku bulmaz ve başka bir stand-by anlaşmasına
gidilir. Bu süreç Üçüncü Dünya’da bir iki nüansla
aynı şekilde jeopolitik ve jeostratejik özel şartlara
göre yerel şeklini alıp devam eden bir
döngüdür.
Amerikan
Hazine Müsteşarlığı ve Federal Reserve Bank’ın
neredeyse tamamen tahakkümü altında işleyen bir
uluslararası finans sistemi, ABD nin stratejik
hedeflerinden ayrı düşünülemez. IMF’nin teknik
yapısı üzerine bir çok iyileştirme veya eleştiri
getirilebilir. Asıl can alıcı nokta, IMF politikalarının
hepsini ABD stratejik hedefleriyle sağlamasını
yaparak okumaktan geçmektedir. Ancak Böylesi bir
‘global political economy’ yaklaşımı ufuk açıcı
analiz ve sonuçlara ulaşmamıza sebeb olacaktır. Öyle
ki küresel kapitalizmin ‘global’, ‘politik’, ve
‘ekonomik’ sac ayakları aynı hegemonya için var.
Aksi takdirde yerel gündemimizin tökezleyen yapılarına
takılıp durmaktan küresel resmi göremez hale
geliriz. Bu ise Latin Amerika tarzı içinden çıkılamaz
bir kısır kriz döngüsü felaketinden başka bir şey
olmayacaktır. Türkiye onlarca stand-by anlaşmalarına
(6), finansal krizlere rağmen hala ‘kendi
olabilecek’ bir potansiyeli hem jeopolitik hem de
jeostratejik olarak bünyesinde barındırmaktadır. Önemli
olan bu trendi anlamak ve yakalamaktır zaten.
- ■
1946: Recep Peker (CHP) Hükümeti’nden ilk devalüasyon;
oranı %53,6.
- ■
Nisan 1947: Türkiye’nin kesin üyeliğe girişi İlk
kota: 43 milyon dolar
- ■
1958: IMF’in artan baskısı. Tüm döviz alımlarında
dolar başına ek 6,22 TL. vergi koyuldu. Uygulamada %69
oranında devalüasyon gerçekleşmiş oldu.
- ■
1960: Amerikan doları resmen 9 TL. 1 Ocak
- ■
1961: IMF ile ilk stand-by anlaşması:Kabul edilen 21.5
milyon SDR. Çekilen miktar 16.5 milyon SDR
- ■
30 Mart 1962 Stand-by anlaşması: Kabul edilen 31
milyon SDR. Çekilen miktar 15 milyon SDR
- ■
15 Mart 1963 Stand-by anlaşması: Kabul edilen 21.5
milyon SDR. Çekilen miktar 21.5 milyon SDR
- ■
15 Şubat 1964 Stand-by anlaşması: Kabul edilen 21.5
milyon SDR. Çekilen miktar 19 milyon SDR
- ■
1 Şubat 1965 Stand-by anlaşması: Kabul edilen 21.5
milyon SDR. Çekilen miktar yok.
- ■
1 Şubat 1966 Stand-by anlaşması: Kabul edilen 21
milyon SDR. Çekilen miktar 21.5 milyon SDR.
- ■
15 Şubat 1967 Stand-by anlaşması: Kabul edilen 27
milyon SDR. Çekilen miktar 27 milyon SDR
- ■
1 Nisan 1968 Stand-by anlaşması: Kabul edilen 27
milyon SDR. Çekilen miktar 27 milyon SDR.
- ■
1 Temmuz 1969 Stand-by anlaşması: Kabul edilen 27
milyon SDR. Çekilen miktar 10 milyon SDR.
- ■
Ağustos1970: TL. %40 oranında devalüe edildi.
- ■
17 Ağustos 1970 Stand-by anlaşması: Kabul edilen 90
milyon SDR. Çekilen miktar 90 milyon SDR.
- ■
1970-74: IMF ile ilişkilerde, Türkiye’deki siyasal
belirsizliğe bağlı donukluk.
- ■
1974 Revalüasyon: TL’nin dolar karşısında %11 değer
kazanması
- ■
Nisan 1975-Haziran 1977: Sekiz mini devalüasyon
sonucunda dolar kurunun 13 lira 70 kuruş’tan 17,5
TL.’na gerilemesi .Eylül 1977 %10 oranında devalüasyon.
- ■
Şubat 1978: %30 oranında devalüasyon
- ■
24 Nisan 1978: Stand-by anlaşması:Kabul edilen 300
milyon SDR Çekilen miktar 90 milyon SDR
- ■
Aralık 1978: Programın askıya alınması ve Türkiye’nin
1979 Mart’ına kadar kaynak arayışına girmesi
- ■
1981: Katlı kur uygulamasına son, sürünen kur
rejimine giriş: Kurlar günlük olarak açıklanacak 4
Nisan 1983 Stand-by anlaşması: Kabul edilen 225 milyon
SDR. Çekilen miktar 112.5 milyon SDR.
- ■
1983-1990 arası: IMF’siz yillar.
- ■
1990: TL’nin konvertibilitesinin IMF’ce onaylanması,
lira uluslararası para.
- ■
Nisan 1994: TL.’nin fiilen %30 devalüe edilmesi.
- ■
Temmuz 1994: IMF’ten 160,5 milyon SDR çekilmesi;
performans kriteri konsolide bütçe açığı.
- ■
8 Temmuz 1994: 14 ay süreli Stand-by anlaşması:Kabul
edilen 590,2 milyon SDR.
- ■
Kasım ‘94: 75 milyon SDR’ın çekilmesi; performans
kriteri KİT’lere bütçe dışı borçlanmanın sınırlanması
- ■
Nisan 1997: IMF ile yıllık olağan konsültasyon görüşmeleri.
Ekim 1997, IMF heyetinin Türkiye’ye gelerek ekonomik
gelişmeleri değerlendirmesi. Haziran 1998, Yakın İzleme
Anlaşması (Staff Monitored Program) yürürlüğe
girdi.
- ■
2000-2002 Stand-by Düzenlemesi ; finansal kriz donemi.
|
NOTLAR:
1. Tabb K. William, The Moral Elephant,
Globalization and the Struggle for Social Justice in the
Twenty-First Century.
2001 New York, Monthly Review Press. Tabb IMF üzerine
Hobson’dan Lenin’e, Luxemburg’dan Bukharin’e,
Amin’den Kautsky’ye, Marx’tan Troçki’ye yaptığı
analizlerde ‘Uluslararası finans akışının tarihi
olarak uygulamalarının teorik gizemine rağmen
herzaman emperyalizmle son bulduğunu iddia etmektedir. Geri
2. Stanley Fisher (IMF eski Başkan Yardımcısı)
ve Robert Rubin (Clinton dönemi Hazine Müsteşarı)’in
New York’ta beraberce katıldıkları ve kısmen özel
bir panel sayılabilecek toplantıda sert sorular karşısında:
“IMF politikalarının ve yönetim şemasının
teknokrat olduğunu” açıkça söylediler .. Nisan
29, 2002 New York, New School.
3. Sachs Jeffrey, “The IMF and the Asian Flu,”
The American Prospect, March-April 1998. Sachs Dünyanın
sayılı iktisatçıları arasında gösterilmektedir.
Kofi Annan’ın bizzat BM’ye yapısal düzenlemelere
katkıda bulunmak üzere davet ettiği Sachs
‘merkez’ iktisat politikalarına ciddi eleştiriler
getiren bir isim olarak bilinmektedir.
4. IMF Tablosu şu kaynaklar kullanılarak hazırlanmıştır:
Fifty Years Enough, Global Exchange, IMF, Jubilee Plus,
UN Development Program, UNICEF ve World Bank.
5. Wolf Martin, “Unreal Remedy,” Financial Times,
March 10, 1999.
6. Türkiye-IMF Kronolojisi. MÜSİAD raporundan hazırlanmıştır.
Geri
|