TARİHTEN 

LÂL E.

 
ZİRVEDEKİLER (2) 
 
İş Bankası’nın kuruluşuyla siyaset ile iş dünyasının buluşması gerçekleşiyor. Bu dönemde 66’sı yabancı ortaklı 201 şirket kuruluyor. Bu günün büyük holdingleri ilk birikimlerini cumhuriyetin ilk yıllarında yapıyorlar.  

Yarın’ın ilk sayısında “sosyete” tanımını irdelemiş, 1900’lerin başındaki sosyal yaşama değinmiştik. Cumhuriyetin hemen öncesi ve cumhuriyetin ilk  yıllarında gezinmiş, dönemin ünlü yüzlerini anmış bu günün büyük patronlarının nasıl doğduğunu anlatmıştık... Türkiye’nin önde gelen patronlarının öykülerine zaman zaman yer vermeyi sürdüreceğiz. Ama şimdi cumhuriyetin ilk yıllarında sosyal hayatının içinde kısa bir gezintiye çıkalım....

1920-1930 yılları arasında hem Osmanlı aristokratları, hem de bürokrasi aristokratları iktidarlarını kaybetmiş. Hanedan sürgünde, Osmanlı seçkinleri yerlerini cumhuriyetin ileri gelenlerine bırakmış... Açık ekonomi koşullarında kendini yeniden inşa eden devlet aynı zamanda yerli sermayedar, “milli burjuvazi” yaratma girişimlerini başlatıyor. İş Bankası’nın kuruluşuyla siyaset ile iş dünyasının buluşması gerçekleşiyor. Bu dönemde 66’sı yabancı ortaklı 201 şirket kuruluyor. Bu günün büyük holdingleri ilk birikimlerini cumhuriyetin ilk yıllarında yapıyorlar. 

İş Bankası dönemin en büyük sermaye grubu. Atatürk başta olmak üzere cumhuriyetin önder kadrosunun hisseleri var. Genel Müdür Celal Bayar, yönetim kurulu başkanıysa Siirt milletvekili Mahmut Bey... 1928’de de daha sonra otomotiv yatırımlarıyla tanınan Özakat Ailesine geçecek Egebank kuruluyor. Sanayi palazlanıyor, ticaret el değiştiriyor... Ankara’nın önemli tüccarları Akar, Bulgurlu, Kınacı ve Koç aileleri. Vehbi Koç İSO dergisinde o yılları şöyle anlatıyor; “ Daha talebe iken iş hayatına atılmayı aklıma koymuştum. Kararımda ısrar ettim, aileme kabul ettirdim, okumayı bırakıp 1917’de küçük yaşta iş hayatına girdim. İşe önce bakkallıktan başladım, hırdavatçılığa geçtim, köselecilik yaptım. Arkasından inşaat malzemesi işine girdim.”  Ülke yeniden yapılanıyor... İnşaat getirisi bol bir alan. Tekstil de öyle... Sabancılar pamukla, Komililer sabunla, İparlar şekerle, ve Nemlizadeler ve Kavalalar tütünle, Bezmenler manifaturayla, Hacı Osman Boyner, Nuri Has ve Nuh Hacı Yazgan tekstille, Işıklar ticaret, Aytemizler makine yağı ile meşguller.

Gün Sazak’ın babası Emin Sazak müteahhitlik yaparak Yüksel İnşaat’ın temellerini atıyor. Tarsus’ta Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin kurucusu olan Eliyeşil ve Karamehmet ailesi Mavromati ve Şurekası İplik Fabrikası ile Çukurova Holding’in temellerini atıyorlar. Fevzi Özakat İzmir’de Durant (GM) otomobillerinin acentalığını alıyor. Burla Biraderler Chevrolet ve General Motors otomobillerinin temsilcisi. Eli ve kardeşi Gani Burla 1911’den beri Alman firmaların temsilciliğini yapıyorlar. Yaşar Grubu’nun kurucusu Durmuş Yaşar, Durmuş Yaşar Müessesesi’ni 1930’da, Sezai Türkeş ve Fevzi Akkaya, STFA’yı 1932’de kuruyorlar. Kayserili Nuri Has ticaretten elde ettikleri birikimle Adana’da Simyonoğlu dokuma fabrikasını alıyor. Asıl atılımını 1940’larda yapacak olan Eczacıbaşı ailesinin büyüğü Eczacı Süleyman Ferit henüz genç bir eczacı. İbrahim Abdi Bey ilaç fabrikasının temellerini atıyor. Zihni Güneri Zonguldak’ta kurduğu şirketle Zihni Holding’e hazırlanıyor. Özetle milli Burjuvazi palazlanıyor. Sosyal hayat da renkleniyor...

İstanbul’un aristokrat konukları

1920-1940 yılları arasında İstanbul sosyal hayatına Beyaz Ruslar damgasını vuruyor. Çarlık ordusunun Ekim devriminden kaçan subayları ve yakınları geliyor Türkiye’ye... İstanbul’u özellikle de Beyoğlu’nu mesken tutuyorlar. Beş parasız baronlar, dükler, generaller, kontlar.... Rus aristokrasisi İstanbul’da; Garsonluk., vestiyerlik, terzilik, hiç yüksünmeden ne iş bulurlarsa yapıyorlar. Özellikle eğlence dünyasında büyük bir boşluk görüp bu alana el atıyorlar. Beyoğlu’nun ana caddelerinde kabareler, arka sokaklarda pavyonlar, Rus mutfağını sunan lokantalar açılıyor. Şarkılı ve danslı gecelerle tanışıyor İstanbullular. Tepebaşı Bahçesi’nde Madam Valantine Taskin piyano çalıyor, daha sonraları açılacak olan ve günümüze kadar ayakta kalmayı başaran Rejans’da da... O Taskin ki İstanbul’a gelen ve kentin toplumsal dokusunu önemli ölçüde dönüştüren Rus aristokratlarından biri, bir baronun eşi... (Taskin İstanbul radyosunun ilk piyanisti unvanını da alır sonradan) Eğlence dünyasının tabelalarına; Majik sineması, Stella, Rose Noir, Ugalok, Ermitaj, Moscovite, Maxim, Petrogad, Tepebaşı Novonti Birahanesi, Mazarik Gece Kulübü, Turkuaz, Garden Bar yazılıyor... Kışlığı Beyoğlu’nda yazlığı Bebek’te olan Rose Noir’in ayrı bir önemi ve havası var. Cumartesileri gala geceleri düzenleniyor; danslı ve sürprizlerle dolu... Eski İstanbullu Mergube Göknil o günleri şöyle anlatıyor; “Bu günün Bebek Parkı, o dönemde geniş, çınar ağaçlarıyla kaplı, loş bir bahçeydi. Peri kızı misali Beyaz Rus kızlar Fransız tipi elbiseler giyer, hafif nameler çalan orkestra eşliğinde dans eder, servis yaparlardı. Denizde, kış aylarında bile dizi dizi sandallar dururdu. Sandal süsleme yarışları yapılır, kırmızı kadife kaplı, çiçekli minderlerle süslenmiş sandallarla Millet Bahçesi önüne gidilir, saz dinlenirdi. Meşhur piyanist Mandel, Macar orkestrası ve viyolonist Lily konserler verirdi. Mısır Hidivi Abbas Hilmi Paşa’nın annesi olan ve Valide Paşa olarak anılan Prenses Emine. Her sonbaharda bugün Mısır Konsolosluğu olan yalıdan kalfa ve cariyeleriyle birlikte Nimetullah adlı yatına biner Mısır’a gider, yaz başında yine aynı ihtişam ve haşmetle dönerdi”

Öğretim Üyesi ve yazar Jak Deleon’un Beyoğlu’nda Beyaz Ruslar adlı kitabında yer alan ve Beyaz Ruslardan olan yengesi Nataşa’nın anılarına göz atıldığında İstanbul’un bu soylu konuklarının seçkinlerimiz üzerinde ne denli etkili olduğu anlaşılıyor; “Pera gerçek bir şenlik yeri... Bu gün eşim Albert ve Mösyö Fikret Dil ile Ayaspaşa Rus Lokantası’na yemeğe gidiyoruz. Mösyö İbrahim Çallı da teşrif edecekler. Çok heyecanlıyım. Artık Rejans çok bir şey ifade etmiyor benim için, İngiliz ve Amerikalılar bile öğle yemeklerine geliyorlar. Hele şu Amerikalılar, viskiyi votka bardağında içiyorlar! Adap, erkan, teşrifat kalmadı. Olamaz monşer, rakıyı limonata bardağında içmek gibi bir şey bu... Votkanın ve rakının göz kadehlerde içildiğini, içine asla buz atılmadığını, karlıklarda soğutulduğunu her centilmen bilir. Şampanya da yayvan kup bardakta değil ince uzun flüt bardakta içilir, bunu bilmeyen yoktur kuşkusuz. Mikhail Milkhailoviç ve bizim Vera neden böyle vaziyetlere müsaade ediyorlar bilmem ki... Ayaspaşa’nın sahibesi Judith hiç böyle değil halbuki, çok titiz davranıyor adab-ı muaşeret konularında...”  

Varlıklı azınlıklar, saray kalıntıları ve siyaset ile devletin tepesindekilerden oluşan cumhuriyet sosyetesi çok şey öğreniyor Beyaz Ruslardan. Gerçi Ruslardan önce bir parantez açıp 1880’lü yılların başında Moda’ya yerleşen İngilizlerin etkisinde de söz edilmeli... Ticari bir İngiliz gemisinin tayfalarından olan James Wilham Whittal’in ailesiyle birlikte Moda’ya yerleşmesini çoğunluğu İngiliz olmak üzere Fransız, İtalyan, Avusturyalı, Rus ve Rum aileler izliyor; La Fonten, Bond, Fox, Novil, Baron Frankastein  aileleri en bilinenleri... İşte size İstanbul’u etkisi altına alan Anglo Sakson kültürün kaynağı... Spordan müziğe, beş çaylarından, danslara Batılı yaşam tarzının yeşeriyor Moda’da evlerden sokaklara yayılan piyano ve keman melodileri, akşamüstü çıkılan “piyasa”lar, birbiri ardı sıra kurulan kulüpler. İngiliz Kulübü, Moda Deniz Kulübü, Moda Spor Kulübü, Moda Tenis Kulübü...

İstanbul’dan ayrılıp biraz da Ankara’ya çevirelim gözlerimizi ve Ayşe Kulin’e kulak verelim. Kulin seramik sanatçısı Füreya’yı anlattığı aynı adlı anı-biyografi kitabında Başkentteki sosyal hayatı şöyle dile getiriyor; ‘’Ankara’da yaşam olağanüstü hareketliydi. Hafta sonları Gazi koşularının yapıldığı hipodruma gidiliyordu. Diplomatların ve bürokratların hanımları at yarışlarına en şık tayyörlerini ve şapkalarını giyerek geliyorlardı. Pazar öğlen yemekleri Çiftlik’te yeniyordu çoğu kez. Herkes herkese aşinaydı. Kocaman bir aile gibiydi Ankara. (...) Akşamları Ankara sosyetesinin buluşma yeri Ankara Palastı. İlk gidenler masaya oturur, daha sonra Atatürk maiyetiyle gelir ve masa daha sonra gelenlere de yer açmak için büyüye büyüye kırk kişiyi barındırmaya başlardı. Masada genellikle politika konuşulurdu”.  Kimler mi olurdu o masada; Salih Bozok, Hikmet Bayur, Şükrü Kaya, Nuri Conker, Hasan Rıza Soyak, Füreya’nın eşi ve gazeteci Altemur Kılıç’ın babası Kılıç Ali...

Davet edilmenin statü göstergesi olduğu cumhuriyet baloları çok gözde. Bir de siyasilerin düğünleri... Genç cumhuriyetin ilk görkemli düğünü; Dışişleri Bakanı Dr. Tevfik Rüştü’nün kızı Emel daha sonra bakan sıfatıyla Yassıada’da Adnan Menderes’in kaderini paylaşacak olan Fatin Rüştü Zorlu ile Dolmabahçe Sarayı’nda dillere destan bir düğünle evleniyor. Erkekler fraklı kadınlar uzun elbiseli... Pera Palas ve Tokatlıyan’da düzenlenen balolar aylarca konuşuluyor. Kimler mi katılıyor? Örneğin; Mebus Fikret Bey, Mebus Mazhar Müfit Bey, Besim Ömer paşa, Op. Dr. Orhan Abdi Bey, Merkez Komutanı Miralay Şakir Bey, Yüzbaşı Mustafa Bey, Dr. Kimyager İbrahim Abdi Bey,Amiral Hikmet Paşa, Bahriye Mülazımı Neşet Bey kerimeleri veya hemşireleri...

yazikonusu-EKONOMİ/POLİTİK
 
BU YAZIYA GÖRÜŞ BİLDİR


   


Yarın imzalı yazılar dergiyi diğer yazılar yazarlarını bağlar.
Kaynak gösterilmeden alıntı yapılamaz. Dergimiz basın ahlak ilkelerine uymayı taahüt eder. Yarın 2002 ©