KÜLTÜR/SANAT

ALAATTİN ANDRA

 
Cemal Süreya’nın Üç Şiiri
 
Hiçbir ‘şairanelik’içermeyen bir anlatımla, son derece etkileyici bir duyusal atmosfer oluşturmaya yönelik yaratıcı bir dil kullanımı. Dilbilimcilerin ‘dilin estetik işlevi’dedikleri bu durum, Cemal Süreya’da ‘açıklayıcı’ değil  ‘etkileyici anlatım’ın başarıyla kullanılmasıyla ortaya çıkıyor.

Cemal Süreya’nın şiirlerinde görülen günlük dilden alındığı halde farklı bir tarz ve duyarlılıkta kullanılmış kelimelerden oluşan yapısal özellik, seçilen üç şiir için de geçerlidir. Süreya, örneğin Ece Ayhan gibi günlük dilde pek kullanılmayan kelimelere başvurma, hem de çok değişik anlamlar yükleyerek kullanma yolunu seçmez. O daha çok herkesin kullandığı kelimeleri değişik benzetmelerle bezeyerek, alışılmadık bir biçimde yan yana getirerek okuruna sunar. O yüzden de dili, okurunu, anlama çabaları içinde şiirle cebelleşmek yerine, anlatılan lirik atmosferle etkileme amacını güder. Bu durum, seçilen şiirler arasında en rahat "Az Yaşadıksa da" adlı şiirde görülebilir:

Ben kibriti çaktığım zaman
Her şey kırmızıydı yüzün olarak

  Cemal Süreya’nın bu dizelerinde anlaşılmayacak hiçbir yan yoktur çünkü dizelerde yer alan bütün öğeler günlük dilden alınmış ve günlük dildeki yapı-bağlam ilişkisi içerisinde kullanılmıştır. Buna karşın, dizeler okunduğunda zihinde oluşan imgenin etki yoğunluğu çok yüksektir. Bunun nedeni, şiirin içindeki söz öğelerinin, ses ve anlam gücü yüksek göstergelere dayanmasıdır. Ustalıklı gösterge seçimi ve birleşimi, Cemal Süreya şiirini, dilin kullanım türlerinden biri olarak değil, neredeyse bütün dilsel olanakların gerçekleştiği bir dil haline getirir.

Ben sigaramı yaktığım zaman
Çünkü her sigara bir kelimedir

Yukarıdaki dizelerde etkileyici imgenin oluşumuna katkı sağlayan yönlerden biri de, şiirde pek sıkça başvurulmayan mantıksal tanımlamanın yer alışıdır. Fakat bu tanımlama, yine bütünüyle mantık kurallarına uyan, bu kuralları gözeten bir yapıda değil, şairane bir yapıdadır. Bu yüzden iki dize arasında kurallı bir bağ aramak gereksizdir. Şairin amacı işe yarayacak, özdeyiş olacak güzel ve anlamlı bütünlüğü olan bir söz söylemek değil, yaratıcı bir benzetmeyle çarpıcı bir etki oluşturmaktır.

Şair, zihninde beliren imgeleri, çok değişik tasarım ve çağrışımlarla farklı duygulanımlar elde etmek üzere kurgulayabilmiş; değişik benzetme biçimleri ve yeni birleştirme teknikleriyle özgün biçimlerde ifade edebilmiştir:

Bir güvercin ben öldüğüm zaman
Nice hüzünlerden yaprak yaprak

Şair bu şiirinde günlük kullanımda yer almayan hiçbir kelimeye yer vermediği halde, gerek kimi dizelerde anlatım kalıplarını, (Çünkü her yüz ... ; Çünkü her sigara... ) kullanılan zamanı (... çaktığım zaman; .... yaktığım zaman) ve cümle yapısını, (Bu şiirin her dizesindeki cümle yapısı birden çok kullanılmıştır.) kimileyin de bütün bir dizeyi (Ben kibriti çaktığım zaman) tekrar ederek, alışılmadık, beklenmedik bir etki gücü oluşturur.

Modern Türk şiirinin en başta gelen özelliklerinden biri sayılan ve Melih Cevdet Anday’ın "düzyazıdan yakasını kurtarmış olmak" diye adlandırdığı durum, Cemal Süreya’nın şiirlerinin önemli bir kısmında görülen bir husus değildir. Bunun başlıca nedeni, Cemal Süreya şiirinde narrativitenin (anlatısallık) temel bir özellik olarak yer almasıdır.

Gerçi Cemal Süreya şiiri, Türk şiirinin önemli yönlerinden biri olan tarzda anlatısal değildir. Attila İlhan gibi birçok Türk şairinde hakim bir rol oynayan anlatı havası, Cemal Süreya’da biraz daha şiirin öteki öğeleriyle birlikte şiire yedirilmiş bir tarzda işlenir fakat buna karşın bütünüyle yok değildir. Bu anlatısal hava, Cemal Süreya şiirini asla düzyazıya yaklaştırmaz. Zaten düzyazı ile şiiri, ses veya düşünce özü bakımından ya da düşünme yapısı açısından değil, dil dizgesinin öğeleri arasında kurulu özel bağlantılar yardımıyla birbirinden ayırırız. Bu ayrımda da düşünsel öğelerin varlığına değil, ‘gösteren’ ile ‘gösterilen’ arasında kurulan özel bağlantı tipinin varlığına ve özgünlüğüne başvururuz.

Anlatısal havasına karşın Cemal Süreya şiirini düzyazıdan uzak tutan başka bir yön de, şairin şiirlerinde şiir dilinin bütün olanaklarını (uyak, ses yinelemeleri, ölçü, ritm gibi) devreye sokarak yoğun bir düzeyde yakaladığı müzikalitedir. Bu yön seçtiğim şiirler arasında en kolaylıkla "Gül"de görülür:

Gülün tam ortasında ağlıyorum
Her akşam sokak ortasında öldükçe
Önümü arkamı bilmiyorum
Azaldığını duyup duyup karanlıkta

‘Anlatısallık’ bağlamında Cemal Süreya’yı başkalarından ayıran yön, şiirlerindeki iç ahenge anlatının, zaman zaman hikaye havasının yedirilmiş olmasıdır. Zaten hem Cemal Süreya’nın hem de bu üç şiirinin seçilmesinin nedeni de budur: Hiçbir ‘şairanelik’ içermeyen bir anlatımla, son derece etkileyici bir duyusal atmosfer oluşturmaya yönelik yaratıcı bir dil kullanımı. Dilbilimcilerin ‘dilin estetik işlevi’ dedikleri bu durum, şairde ‘açıklayıcı’ değil ‘etkileyici anlatım’ın başarıyla kullanılmasıyla ortaya çıkıyor. Bu anlatımın da katkısıyla okuyucu, şiirde bir anlatı yer alsa da, bu anlatının bütünü değil ancak bir kısmı aktarıldığı için, anlatının geri kalan bölümünü kendisi tamamlamak, kişisel yaratıcılığını kullanmak zorunda kalır.

Aynı yaratıcılık, şairin "Her akşam sokak ortasında öldükçe" dizesinde kullandığı "öldükçe" kelimesinin gerçek anlamıyla ‘ölüm’e işaret etmediğini ya da "Önümü arkamı bilmiyorum" dizesindeki ‘ön’ ve ‘arka’nın yön bildirmenin ötesinde bir anlamı olduğunu kavramakta da gereklidir. Burada okura düşen, şairin dili kullanırken uyguladığı ‘kodlamayı’ kavraması ve tersine bir işlemle bir ‘kod çözme’ye başvurmaktır.

Genel dilde bir ‘bildiri’, ‘sözcük’ adını verdiğimiz ‘gösterge’lerle kodlanır. O dili bilen bir kimse, ‘aracı’ olan dilden yararlanarak o bildiriyi çözer; böylelikle anlatılanı algılar. Bu tür bir ‘bildirişim’de anlatanın bildirisiyle o dili bilen anlayanın kavradığı, normal şartlarda aynıdır. Bu durumda anlam bütünüyle aktarılmış olur.

Fakat şiir ‘bildirimsel’ değil ‘çağrışımsal’ olduğu için, şairin kullandığı dili ve şiirinde yer alan sözcükleri bilmek, onu anlamak için yeterli değildir. Günlük dilin öğelerini kullandığı halde şairin yeni bileşimlerle  o öğelere yüklediği yeni anlamlar anlaşılmaya çalışılmalı, ‘çağrıştırılan’ tasarımlar kavranmalı, böylelikle de şairin amaçladığı coşku ve duygulanımlara yakınlaşılmalıdır. Çünkü gündelik dilin rahat kullanımının gözlemlendiği düzyazı ile özel bir çağrışımsal iletişim görevi üstlenen şiir, sözvarlığının öğeleri arasında kurulan farklı bağlantılarla birbirlerinden ayrılır. Örneğin şiir, mantık tarafından biçimlenmiş düşünceleri, tanımlanmış kavramları ve basmakalıp duyguları değil, tanımlanamayanı hedefler.

Kişiye özgü dil kullanımı, bir şairi öteki insanlardan, hatta başka şairlerden ayıran yöndür. Saussure’ün ‘parole’, Chomsky’nin ‘performance’ terimiyle adlandırdığı bireysel dil kullanımı, şairleri öteki bireylerden bütünüyle ayırmakta; yepyeni benzetmeler, değişik bağdaştırmalar, hiç kullanılmamış anlatım biçimleri, değişik sessel kuruluşlar kurgulamaları nedeniyle şairler, aynı sözcüklerle iş gördükleri halde günlük dilin içinden yeni bir anlatım kalıbı çıkarabilmektedirler. Cemal Süreya’nın "Fotoğraf" şiirine bu açıdan bakıldığında, onun şiir dilinin, ‘dil içinde ayrı bir dil’ kabul edilmesini sağlayan birçok yön görülür. Örneğin "hüzünlü" ve "güzel" kelimelerini birçok kez ve birkaç yerde birbirinin yerine kullanmış:

Hüzünlü şarkılar gibi hüzünlü
...
Güzel anılar gibi güzel
...
Güzel anılar gibi hüzünlü
Hüzünlü şarkılar gibi güzel

Buna karşın, okurda asla bir tekrar ve sıkıcılık havası estirmez; tersine tekrarlarla büyülü ve gizemli bir heyecan doğurur. Örneğin bu şiire bildirimsel açıdan bakıldığında elde edilecek bir veri, neredeyse önemsizdir. O yüzden de Doğan Aksan’ın da vurguladığı gibi şiirsel iletişimin amacı, kişisel veya toplumsal bir verinin birebir aktarılması değil, şiir sayesinde ‘alıcı’nın dünya ve toplumla olan ilgisini otomatiklikten çıkararak değiştirmektir.

Fotoğraf
 
Durakta üç kişi
Adam kadın ve çocuk
 
Adamın elleri ceplerinde
Kadın çocuğun elini tutmuş
 
Adam hüzünlü
Hüzünlü şarkılar gibi hüzünlü
 
Kadın güzel
Güzel anılar gibi güzel
 
Çocuk
Güzel anılar gibi hüzünlü
Hüzünlü şarkılar gibi güzel
 
(Cemal Süreya, Uçurumda Açan)
Gül
Gülün tam ortasında ağlıyorum
Her akşam sokak ortasında öldükçe
Önümü arkamı bilmiyorum
Azaldığını duyup duyup karanlıkta
 
Ellerini alıyorum sabaha kadar seviyorum
Ellerin beyaz tekrar beyaz tekrar beyaz
Ellerinin bu kadar beyaz olmasından korkuyorum
İstasyonda tiren oluyor biraz
Ben bazan istasyonu bulamayan bir adamım
 
Gülü alıyorum yüzüme sürüyorum
Her nasılsa sokağa düşmüş
Kolumu kanadımı kırıyorum
Bir kan oluyor bir kıyamet bir çalgı
Ve zurnanın ucunda yepyeni bir çingene
               
(Cemal Süreya, Üvercinka)
Az Yaşadıksa da
 
Ben kibriti çaktığım zaman
Her şey kırmızıydı yüzün olarak
Ben kibriti çaktığım zaman
Çünkü her yüz bir memlekettir
 
Ben sigaramı yaktığım zaman
Çünkü her sigara bir kelimedir
Ben sigaramı yaktığım zaman
Güz günleriydi bir şarkı olarak
 
Bir güvercin ben öldüğüm zaman
Nice hüzünlerden yaprak yaprak
Bir güvercin ben öldüğüm zaman
 
(Cemal Süreya, Göçebe)

 

yazikonusu-EKONOMİ/POLİTİK
 
BU YAZIYA GÖRÜŞ BİLDİR


   


Yarın imzalı yazılar dergiyi diğer yazılar yazarlarını bağlar.
Kaynak gösterilmeden alıntı yapılamaz. Dergimiz basın ahlak ilkelerine uymayı taahüt eder. Yarın 2002 ©