|
Özerk
ve tarafsız bir kuruluş olan RTÜK’ün
denetim görevi yeni
kanunla Başbakanlık Yüksek
Denetleme Kurulu’na
bırakılmaktadır.
Oysa RTÜK’ün yine özerk bir
kuruluş olan Sayıştay tarafından
denetlenmesi gerekirdi. |
|
|
28 Mayıs 1999 yılında
kurulan 57. T.C. Hükümeti
aradan geçen süre içerisinde 369
yasa çıkardı. Bu çıkan yasaların bir çoğu
tartışmalara neden oldu. Tartışmalara neden
olan yasalardan birisi de RTÜK.
4676
sayı ile 07.06.2001 tarihinde kabul edilen bu
kanun, Cumhurbaşkanı tarafından veto edilmişti. 4’ü
geçici 31 maddeden oluşan Kanun, Cumhurbaşkanı’nca,
Anayasa’nın 88’inci ve 104’üncü Maddeleri gereğince
yayımlanması uygun görülmeyerek bir daha görüşülmek
üzere Meclis’e geri gönderilmişti.
Meclis ise, hiçbir
değişiklik yapmadan RTÜK Kanunu’nu aynen kabul
ederek Cumhurbaşkanı’na gönderdi. Böylece
Anayasa’nın 89. Maddesi’nin 3. fıkrasının ilk tümcesinde,
‘TBMM, geri gönderilen kanunu aynen kabul ederse,
kanun Cumhurbaşkanı’nca onaylanır.’ kuralı gereğince, 4756 sayılı ‘Radyo ve Televizyonların
Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun, Basın Kanunu,
Gelir Vergisi Kanunu ile Kurumlar Vergisi
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun’, yayımlanmak üzere Başbakanlığa gönderildi.’
Kanun, 21 Mayıs 2002 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak
yürürlüğe girdi. Ancak Cumhurbaşkanı, Resmi
Gazete’de yayınlanan RTÜK Kanunu’nun iptali ve yürütmenin durdurulması
istemiyle Anayasa Mahkemesi’ne
müracaat etti.
RTÜK yasasının
en büyük destekçisinin Mesut Yılmaz olması ve
Türkiye’nin AB’ye girmesi yönünde en büyük
çabayı yine Mesut Yılmaz’ın harcaması ister
istemez akla bazı sorular getiriyor. Yılmaz’ın
hemen her konuşmasında Kopenhag Kriterleri’ne vurgu
yapması ve buradaki kriterlere uygun değişikliklerin
yapılmasını istemesine rağmen, bu yasanın, Kopenhag
Kriterleri’ne aykırı olduğunun Avrupa
Komisyonu’nun genişlemeden sorumlu yetkilisi Guenther
Verheugen’in sözcüsü J.Chirtophe Flori tarafından
açıklanmasını nasıl izah edeceğiz?
RTÜK’ün
TBMM’den geçmesi için yoğun çaba gösterenler, gerçekte
bu yasanın kendilerine bir avantaj sağlayıp sağlamayacağını
ilk seçimde göreceklerdir. Çünkü; ‘dünya her
sabah yeniden kuruluyor.’ Ülkemiz, toprakları altından
geçen fay hattı gibi, oldukça hareketli gündemlere,
gündem potansiyellerine sahip bir ülke. Yarınki gelişmelerin
kimlere neler getireceğini kimse bilemez!
Bir
de, diğer birçok
ülkede olduğu gibi Türkiye’de de önemli Meclis görüşmelerinde,
halkın ilgisi başka yönlere çekilir. Bu da Türkiye’de
artık bir gelenek halini aldı. Örneğin, siz Anayasa
görüşmelerinde milletvekili maaşları ile uğraşırken,
her gün milletvekili maaşları manşetlere taşınırken,
Anayasa değişikliği arada kaynar gider. RTÜK görüşülürken
de doğrusu biz aynı beklenti içersine girdik. El altındaki
kasetlerin piyasaya sürülmesi ise
gecikmedi.
Bu arada RTÜK Başkanı
Nuri Kayış, yasanın bu hali ile çıkmasına karşı
olduklarını belirtti. Ayrıca hükümetten bir
milletvekilinin ‘Cumhurbaşkanı haklı... Biz de
biliyoruz ama kanunu aynen kabul etmeye mecburuz.
Patronlar öyle istiyor.’ şeklinde konuşması
kulislerde gündem oluşturdu. Yani,
milletvekillerinin büyük çoğunluğu çıkmasını
istemiyor, halktan destek gelmiyor, RTÜK Başkanı karşı
çıkıyor, peki yine de kanunun çıkması için bu kadar ısrar niye?
RTÜK NELER
GETİRİYOR?
Kanunun bazı
maddeleri yoruma açık ve muğlak ifadeler içermektedir.
Örneğin 4. Maddenin (k) bendinde, ‘korku salacak yayın
yapılmaması, (v) bendinde, yayınların karamsarlık,
umutsuzluk, kargaşa ve şiddet eğilimlerini körükleyici
yayın yapılamaması ifadelerini içermektedir.. Bunların
hangileri olduğunu kim karar verecek? En sıradan
haberlerin bile bu yorumun içerisine rahatlıkla
girebileceği aşikardır.
Özerk
ve tarafsız bir kuruluş olan RTÜK’ün denetim görevi
yeni kanunla Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu’na
bırakılmaktadır. Oysa RTÜK’ün yine özerk bir
kuruluş olan Sayıştay tarafından denetlenmesi
gerekirdi.
Basının Türkiye’deki gücü herkesçe bilinmesine rağmen,
radyo ve televizyon sahiplerinin devlet
ihalelerine girmelerinin önündeki engeller kaldırılmaktadır.
Bu da ister istemez haksız rekabeti, şantaj ve baskıyı
beraberinde getirecektir.
Türkiye’de borsa, gelişmiş ülke borsalarına göre manipülasyona
daha açık bir pozisyondadır. Kanunla TV sahiplerine
menkul kıymetler borsasında
işlem yapabilme imkanı getirilmektedir. Böylece medya
bu gücünü kullanarak borsada
çok rahat spekülasyon yapabilecektir.
Eski
kanunda RTÜK üyeleri Meclis tarafından
seçilmekteydi. Yeni yasayla; 9 üyenin 5’i
TBMM’ce, 4’ü de Hükümet tarafından belirlenecek.
Bu 4 üye ise, Yükseköğretim Kurulu (iki üye), en çok
sarı basın kartı sahibi üyesi bulunan gazeteciler
cemiyeti ve Basın Konseyi ile MGK’nın göstereceği
ikişer adaydan biri, Bakanlar Kurulu’nca seçilecek.
Yeni
yasayla yayın ihlali durumunda yerel televizyonlara
getirilen para cezalarının miktarları 5 Milyarla 100
Milyar arasında değişmektedir. Bunu da hiçbir yerel
TV’nin karşılaması mümkün görülmemektedir.
RTÜK,
gelir fazlasını yıl sonunda Kültür Bakanlığı’nca
açılacak bir hesaba aktarmakta, böylece yeni bir fon
yaratılmaktadır.
Siyasi partiler,
dernekler, meslek kuruluşları, kooperatifler, vakıflar,
mahalli idareler ile bunlar tarafından kurulan şirketlere
TV kurma izni verilmiyor.
SEZER’İN
VETO GEREKÇELERİ
Yayın ilkeleri
arasında bulunan “... korku salacak
yayın yapılmaması” ve “Yayınların
karamsarlık, umutsuzluk, ... eğilimlerini körükleyici...
nitelikte olmaması” maddelerinde, yasaklar açıkça
tanımlanmamıştır. Bir yayının korku salacak ya da
karamsarlık ve umutsuzluk eğilimlerini körükleyici
nitelikte olması, kişilere göre değiştiğinden bu
ilkeler, belirgin ve açık olmayan,nesnel içerikten
yoksun ve soyut ilkelerdir. Üstelik, bu ilkelere aykırı
yayınlar için ağır
yaptırımlar öngörülmüştür. Bu kurallar,
Anayasa’nın 38. maddesindeki “kanunsuz suç ve ceza olamayacağı” ilkesine aykırıdır. Açık,
belirgin ve nesnel olmayan ilkelere uyulması zorunluluğu,
yayın kuruluşlarında tedirginlik yaratacağından,
radyo ve televizyonların doğru ve yansız yayın
yapmalarına engel oluşturacaktır. Bu düzenlemeler,
Anayasa’nın 26. maddesindeki “haber alma” ve 28.
maddesindeki “basın özgürlüklerine” ilişkin
kurallara da aykırıdır.
Sezer, kanunda yer
alan 9 üyeden 5 RTÜK üyesinin Meclis tarafından seçilmesine
de itiraz etti. Anayasa’da TBMM’ye kamu görevlilerini
seçme ya da atama görev ve yetkisi veren
açık bir kural bulunmadığına dikkat çekti.
Tazminatta sınırın
olmayacağını belirten Sezer, ”Tazminat miktarı, on
milyar liradan az olmamak üzere, fiilin ağırlık derecesine göre
belirlenir. On milyar liralık alt sınır her yıl
Maliye Bakanlığı’nca ilan edilen yeniden değerleme
oranında artırılır. Mahkeme bilirkişi atar”
denmektedir. Tazminatın alt sınırı yasa ile
belirlenmiş, yargıcın takdir hakkı ortadan kaldırılmıştır.
Kişinin, kişilik değerlerine saldırıyla oluşacak
zarar tutarının yasa ile belirlenmesi, sorumluluk
konusunu düzenleyen hukukun temel
kurallarına ve hukuk devleti ilkesine uygun düşmemektedir.
Anayasa’ya göre,
devletin, tekelleşme ve kartelleşmeyi önleme görevinin
bulunduğunu vurgulayan Sezer, Kanun’un 13. maddesiyle
radyo ve televizyon yayın izni verilen şirketlerin pay
oranları ve şirket yapısıyla ilgili konuların
düzenlendiğini vurguladı. Sermayenin belli kişi
ya da grupların elinde toplanmış olduğu
gerçeği, bu kişi ya da grubun, çok sayıda
televizyon ve radyo kuruluşunu sahiplenebilme olanağı
ve ölçüsüz para cezaları uygulaması ile görsel ve
işitsel medya alanında tekellerin oluşması kaçınılmaz
olacaktır. Tekelleşen ya da kartelleşen görsel ve işitsel
medya, bir yandan ekonomik alanda haksızlık
yaratabilecek bir güce ulaşırken, öte yandan da
haber alma özgürlüğünü
kısıtlayabilecektir. Basın özgürlüğü,
kamu güçleri karşısında olduğu kadar özel güçlere
karşı da korunmalıdır. Tekelleşerek, sorumluluk
bilincinden uzaklaşacak bir medya, her sorumsuz güç
gibi er geç amacından sapabilecek ve toplum yaşamını,
ulusal güvenliği tehlikeye sokan bir güç durumuna
gelebilecektir.
Sezer, ayrıca
iptal gerekçesinde, yasanın tekelleşmeye yol açacağına
dikkat çekti; medya sahiplerinin kamu ihalelerine girme
ve menkul kıymetler borsalarında işlem yapma yasağının getirilmemesinin, haksız rekabete yol açacağını
vurguladı. “Devletle ticari ilişkilere giren medya
sahiplerinin, iktidar
lehine yayın yaparak ya da tam tersine baskı oluşturarak
kamu ihalelerini alma avantajını sağlayabileceği kuşkusu
vardır. Medyada belli oranın üzerinde pay
sahibi olanların kamu ihalelerine girebilme ve
borsada işlem yapabilmesine ilişkin yasağın tümüyle
kaldırılmış olması, ‘yasaların kamu yararı amacıyla
çıkarılması’ ilkesiyle bağdaşmaz.”
Para cezalarının
çok yüksek olduğunu belirten Cumhurbaşkanı Sezer,
“Bu cezalar, basın yayın dışında bir geliri
olmayan ulusal ve özellikle yerel basın yayın kuruluşları
için amaç-araç orantısını gözetmeyen boyuttadır.
Hukukumuzda, hiçbir dönemde bu tür suçlar için böylesine
ağır para cezaları öngörülmemiştir. Basın Yasası’nda
yapılan değişiklikler de, öngörülen para cezaları
nedeniyle haber, düşünce ve kanaatlerin özgür yayımlanmasını
ve basın işletmelerinin yaşamını sürdürmesini
engelleyecektir. Bu
cezalarla, basın sektörünün krize sürüklenmesi
ve sermaye birikimleri sınırlı gazetelerin yayın yaşamından
çekilmesi, böylece basında tekelleşmenin
gerçekleşmesi kaçınılmaz olacaktır.”
|