|
Jeopolitik
bir kesinlik değil, bir değerlendirmedir.
Devletin önünü aydınlatan ışıklardan
bir tanesidir ama yeganesi değildir.
Uluslararası ilişkilerin pek çok dinamiği
vardır. Jeopolitik değerlendirmeler,
zamana bağlı olarak değişebileceği unutulmadan
dikkate alınacak dinamiklerden biridir.
|
|
|
Sovyetler
Birliği’nin üç Slav Cumhuriyeti olan Rusya Fedarasyonu,
Beyaz Rusya (Belarus) ve Ukrayna’nın liderleri 8 Aralık
1991’de bir araya gelerek Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler
Birliği’nin (SSCB) resmen dağıldığını ve bu siyasi öznenin
yerini alacak yeni bir birliğin, “Bağımsız Devletler
Topluluğu”nun kurulduğunu açıkladı. Bu açıklamadan kısa
bir süre sonra, Batlık Cumhuriyetleri ve Gürcistan hariç
Sovyet Cumhuriyetlerinin tamamı 21 Aralık 1991’de Kazakistan’ın
Almatı şehrinde “Almatı Deklarasyonu” olarak bilinen
Bağımsız Devletler Topluluğu’nun kuruluş bildirgesini
imzaladı. Böylelikle SSCB’nin uluslar arası bir varlık
oluşu hukuki olarak sona eriyordu(1)
Sovyetler
Birliği’nin kendi iç sorunlarının yarattığı ve Kasım
1989 Berlin Duvarı’nın yıkılması ile hızlanan dağılma
süreci, nükleer silahların gölgesinde oluşan Doğu-Batı
dengesini bir anda değiştirdi. 2. Dünya Savaşı’ndan
sonra oluşmaya başlayan Kore, Vietnam gibi bölgesel
savaşlar hariç bir dünya savaşının yaşanmasının engellenerek
bir dengenin sağlandığı elli yıl içinde ülkeler, kendi
tercihlerini veya dış baskı ve zorlamalarla taraflarını
seçmiş ve söz konusu dengenin bir tarafında yerlerini
almışlardı. 20. yüzyılın son elli yılı, uluslararası
ilişkilerin genel çerçevesini tarafların liderleri tarafından
belirlenen zaman dilimi olmuştu. Her ne kadar dengenin
hiçbir tarafında yer almayan ve mümkün olduğunca tarafsız
/ bağlantısız bir siyaset gütmeye çalışan ülkeler var
idiyse de bu ülkeler dahi dengenin bir tarafını kollamak
teyakkuzu içinde bulunuyordu.
DÜZEN VE DÜZENSİZLİK
Sovyetler
Birliği’nin dağılması, dünyanın bu denge düzenini altüst
etti. Yeni bir dünya düzeni kurulacaktı da ülkelerin
bu düzen içindeki yeri neresi olacaktı? Bu yerler nasıl
belirlenecekti? Dünya, tek gücün ve tek kutubun ABD
olacağı bir düzene ne kadar tahammül edebilecekti? Avrupa
Birliği’nin genişleme sürecinin hızlanması, NATO’nun
yeni bir stratejik konsept tespiti ve doğu Avrupa’ya
doğru genişleme politikası, Türkiye’nin girişimi ile
oluşan Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü, Rusya Federasyonu’nun
BDT’nin diğer üyeleri ile ilişkilerini güçlendirme çabaları;
Rusya Federasyonu ile Çin Halk Cumhuriyeti’nin stratejik
ortaklığa varan ilişkileri; BDT içinde Gürcistan, Ukrayna,
Özbekistan, Azerbaycan ve Moldavya’nın (GUVAM) ayrı
bir birlik oluşturma çabaları; Rusya Federasyonu, Çin
Halk Cumhuriyeti, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan’ın
oluşturduğu Şangay Beşlisi ve bu örgüte 2001 zirve toplantısında
Özbekistan’ın katılımı ile adı Şangay İşbirliği Örgütü’ne
dönüşen siyasi ve ekonomik mahiyetteki bir araya gelmeler
yukarıdaki sorulara / sorunlara cevap arayan ülkelerin
çabalarını göstermektedir.
Buraya
kadar çok kısa bir şekilde belirtilen yön arama, yeni
dünya düzeninde kendi mevkiini belirleme çalışmaları
arasında son elli yıl içinde adeta unutulmuş, bir kenarda
sadece akademik çevrelerde konuşulup tartışılan bir
kavram yeniden bir yol gösterici olarak hatırlandı:
JEOPOLİTİK!
Jeopolitik,
ülkelerin dış siyasetine yol gösteren sihirli bir formül,
önlerini aydınlatan bir projektör, devlet gemisinin
kayalara çarpmasını engelleyen bir deniz feneri olarak
20. yüzyılın ilk çeyreğinde baş tacı edilip sonradan
unutulmaya terk edildiği köşesinden çıkarıldı ve bütün
uluslararası ilişkilerin odağına getirildi. Jeopolitiğin
emrettiği istikamet sıkça tekrarlanan ifadeler oldu.
Ama jeopolitik kavramının ne olduğu üzerinde çok az
şey söylendi, yazıldı. Bu yazının maksadı, jeopolitiğin
ne olduğunu ve ne olmadığını kısaca incelemeye çalışmaktadır.
Ekonomik,
siyasi, sosyal, askeri bütün beşeri faaliyetlerin fiziki
zeminini yeryüzü teşkil eder. Yeryüzünü tanımak, imkanlarını
araştırmak, bilinmeyeni keşfetmek insanoğlunun tarih
boyunca devam edegelen bir faaliyeti olmuştur. İnsan
nasıl yaşamak için toprağa bağımlı ise insanlardan oluşan
toplumlar da üzerinde yaşadıkları yeryüzü parçası ile
o nispette irtibatlıdır. İnsanın gerek fert olarak gerekse
toplum olarak yeryüzüne bu şekilde bağımlı oluşu, insanoğlunu
üzerinde yaşadığı yeryüzünü incelemeye yöneltmiştir.
Coğrafya uzun yıllar dağları, ovaları, nehirleri, hayvan
ve bitki varlığı ile bütün yeryüzünü inceleyen, dünyanın
bilinmeyen bölgelerini keşfedip tanımaya ve buralara
ulaşan kara ve deniz yollarını araştırmaya çalışan bir
bilim dalı olarak bilindi. Yeryüzünün uluslararası
ilişkilere olan etkisinin tespiti devlet yöneticilerine
bırakıldı. Bu alan coğrafya ilminin dışında tutuldu.
19. yüzyılın sonunda dünya üzerindeki hakimiyet mücadelesi,
sömürge kapma yarışı ve paylaşılan sömürgeleri muhafaza
etme gayreti, coğrafyaya başka bir açıdan bakılması
ihtiyacını ortaya çıkardı.
Harold
J. Mackinder genç bir coğrafyacı olarak 1887 tarihinde
Britanya Kraliyet Coğrafya Derneği’nin bir toplantısında
sunduğu bir tebliğde şöyle diyordu: “Coğrafya nedir?
Bir coğrafya derneğine hitap ederken böyle bir soru
sorulabilir. Lakin bu sorunun sorulma zamanı gelmiştir
ve cevabı şimdi verilmelidir. Ben coğrafyanın başlıca
işlevi toplum içindeki insan ile bölgesel olarak değişen
çevresi arasındaki etkileşimi inceleyen bir bilim dalıdır
diye tanımlanmasını teklif ediyorum… Etkileşim incelenmeden
önce etkileşim halinde olan unsurlar tahlil edilmelidir.
Bu unsurlardan biri değişen çevredir. Bunun incelenmesi
fiziki coğrafyanın işidir. Fiziki coğrafyanın temelleri
üzerine inşa edilmemiş bir siyasi coğrafyanın mantığı
olamaz. Coğrafya, bu etkileşimi inceleyen bilimsel bir
disiplin olarak ele alınmalıdır.(2)”
Coğrafya,
dış siyasette en temel unsurdur, zira en devamlı ve
kalıcı olan odur. Bir ülkenin coğrafi mevkii, o ülkenin
dış siyaseti üzerinde belirgin kısıtlamalar getirirken
diğer taraftan da belirgin fırsatlar sağlar.
Coğrafyanın
siyasi olarak incelenip değerlendirilmesi ve bunun bilimsel
disiplin altında yapılması ihtiyacı her ne kadar Harold
J. Mackinder tarafından yukarıda alıntısı yapılan tebliği
ile 1887 tarihinde ileri sürülmüşse de böyle bir bilimsel
çalışma alanının JEOPOLİTİK olarak adı İsveçli Rudolf
Kjellen tarafından 1899 tarihinde İsveç’in sınırları
hakkında yazılan bir makalede konulmuştur. O tarihten
bu yana da basit olarak coğrafya ve politika kelimelerinin
hecelerinden oluşan bu yeni kelimeye pek çok farklı
anlamlar yüklenmiştir.
JEOPOLİTİK
BAKIŞ
Jeopolitiğin
en kısa ama belki de en doğru tarifi; “Coğrafyanın siyasi
olarak yorumudur” olmalıdır. Yine de bu tarif bazı açıklamalara
ihtiyaç duymaktadır. Coğrafya, siyasi olarak yorumlanacak
da yorum hangi temel unsurlar ışığında yapılacaktır?
Bu unsurların başında hiç şüphesiz tarih gelmelidir.
Bir coğrafya parçasının siyasi olarak değerlendirilmesinde
üzerinde yaşanmış olan tarihin şimdiki ve gelecek zamana
dönük vereceği pek çok işaret vardır. Mesela, Kafkaslar
bölgesinin jeopolitik değerlendirilmesi, yüzyıllar boyunca
Asya steplerinden akıp gelen ve bugünkü Kafkas halklarını
teşkil eden kavimlerin tarihi bilinmeden yapılamaz.
Bu bölgeye “Kavimler Kapısı” denilmesinin jeopolitik
açıdan bir anlamı olmalıdır.
Coğrafyanın
siyasi yorumu yapılırken etkili olan diğer bir unsur,
söz konusu coğrafi alan üzerinde yaşamakta olan insan
yapısıdır. Bu yapı içine nüfus, insanların hayata bakış
tarzları, sahip olunan bütün kültürel değerler, toplum
içindeki dayanışma yoğunluğu ve diğer toplumlara karşı
olan bakış şekli girer.
Jeopolitik,
coğrafi faktörlerin siyaset üzerine olan etkilerinin
incelenmesidir. Jeopolitikle ilgili bütün tariflerde,
açıklamalarda ve öne sürülen görüşlerde kullanılan “siyaset”
kelimesinin, siyasi partilerin kendi aralarında yaptıkları
iktidar mücadelesinde veya ülke içi yönetiminde uyguladıkları
yöntemlerde kullanılan siyaset kelimesi ile bir ilgisi
yoktur. Jeopolitik açıklamalarda kullanan siyaset kelimesi
doğrudan devlet yönetimi, devletin dış ilişkilerinin
yönlendirilmesi, güvenliğinin sağlanması çerçevesinde
manalandırılmalıdır.
Jeopolitik
bir değerlendirme iki temel veri gurubu incelenerek
yapılır. Bu gruplardan biri jeopolitiğin coğrafi verilerini
ihtiva eder. Bu veriler, değerlendirilmesi yapılan ülke
veya bölgenin yer küresi üzerinde işgal ettiği mevki,
sınırlar, coğrafi bütünlük, saha, tabii kaynaklar, ada
veya kıta devlet olmak gibi coğrafi özelliklerdir. Bu
veriler değişmez veya çok az değişir.
İkinci
veri grubu, beşeri verileri kapsar. Bunlar zaman içerisinde
değişir. Değerlendirmede en son bilgilerin kullanılması
gerekir. Beşeri veriler sosyal, ekonomik, politik, askeri
ve kültürel konuları içerir. (3)
Jeopolitik,
coğrafi bir bölgenin incelenmesinde kullanılan özel
bir mercektir. “Ortadoğu’nun Jeopolitiği” dendiği zaman
sadece Ortadoğu olarak tanımlanan yeryüzü parçasının
siyaset üzerindeki etkisi anlaşılmaz. Bu bölgeye ait
incelemenin kullanacağı özel politik mercek bölgede
var olan petrol zenginliğidir. Petrolün tükendiği bir
gelecek zamanda yapılacak jeopolitik değerlendirmenin
kullanılacağı merceğin mahiyeti çok daha başka olacaktır.
Her
ne kadar jeopolitik kavramı, coğrafya – siyaset ilişkisini
inceleyecek ve geleceğe dönük değerlendirmeler yapacak
bilimsel bir disiplin ihtiyacından doğmuşsa da jeopolitik
adına ileri sürülen değerlendirmelerin bilimsel bir
keskinliği yoktur. Zira, değerlendirmeler kesin ve değişmeyen
dolayısıyla ilmi olarak ölçülebilecek coğrafyanın, müphem
ve zamana göre değişebilen bir kavram olan siyasetin
yorumlanması ile yapılmaktadır. Yorumun objektifliğe
olan mesafesi yorum sahibinin muhatabına, dünya görüşüne,
ideolojisine, milliyetine göre değişebilecektir.
Jeopolitik
I. Dünya Savaşı’nın hemen sonrasında dünya hakimiyeti
kurmak veya hayat alanı bulmak için yayılmak amacıyla
nazariyeler üretirken II. Dünya Savaşı sonunda Sovyetlerin
yayılmasını önlemek üzere farklı teoriler ileri sürüyordu.
Farklı jeopolitik nazariye sahiplerinin aynı coğrafyaya
bakarken farklı değerlendirmeler yapabilmeleri o jeopolitikçilerin
sahip oldukları dünya görüşleri, milliyetleri ve ideolojileri
ile ilgiliydi.
‘JEOPOLİTİK’İN
DEĞERİ
21.
yüzyılın başında ideolojilerin genel olarak değerlerini
ve önceliklerini yitirdikleri bir dönemde, sadece jeopolitik
kavramının ve bugüne kadar ileri sürülen jeopolitik
görüşlerin değişmez bir şablon olarak ülkelerin dış
siyasetlerine yön vermesi beklenmemeli ve buna fırsat
da verilmemelidir. Jeopolitik bir kesinlik değil, bir
değerlendirmedir. Devletin önünü aydınlatan ışıklardan
bir tanesidir ama yeganesi değildir. Uluslararası ilişkilerin
pek çok dinamiği vardır. Jeopolitik değerlendirmeler,
zamana bağlı olarak değişebileceği unutulmadan dikkate
alınacak dinamiklerden biridir. n
(1)Sinan
Organ. Bağımsız Devletler Topluluğu’nun 10. yılında
Orta Asya 11 Eylülle gelen Amerikan Miladı. Stratejik
Analiz. Şubat 2002 Sayı 22
(2)Harold
J. Mackinder. The Scope and Methods of Geograpy (Coğrafyanın
kapsamı ve yöntemleri) Proceedings of the Rooyal Geographic
Society. Cilt 9 (1887) Sh. 141 – 160
(3)Suat
İlhan. Jeopolitik Duyarlılık. Türk Tarih Kurumu Yayını.
1989 Sh. 21
|