|
Devletin küçülmesi gündeme getirilerek oluşturulan
bu kurulların, arzulanan ve olması gereken
küçülmeye hizmet etmeyecekleri kısa
bir zaman içinde gözlenecektir.
|
|
|
Türkiye’de
devletin yeniden yapılandırılması süreci, 1979’da IMF
ile imzalanan Stand-by anlaşmasının hemen ardından,
Dünya Bankası ile imzalanan 5 SAL (Yapısal Uyum Kredisi)
anlaşması ile başlatılmıştır. Her biri bir mali yıl
içinde imzalanan bu anlaşmalar ile toplam 1.6 milyar
USA $ kredi alınmış ve bu anlaşmaların sonucu olarak;
KİT’lerin tasfiyesi, dış piyasalarla uyum ve bürokrasinin
yeniden organizasyonu için uygun zemin hazırlanmıştır.
SAL anlaşmaları 1984 yılında bitmiş olmasına rağmen,
bunun yerine SECAL (Sektörel Yapısal Uyarlama Kredileri)
kredileri devreye sokulmuştur. 1985 yılından itibaren
Tarım SECAL, 2 Mali SECAL, Enerji SECAL imzalanmıştır.
SECAL anlaşmalarının ardından daha da ayrıntı içeren,
Proje Kredileri anlaşmaları devreye sokulmuştur. Yukarıda
belirtilen sektörlere ek olarak eğitim, sağlık, yerel
yönetim alanlarında yeniden yapılandırma amaçlı proje
kredileri imzalanmıştır. SECAL ve Proje Kredileri ilgili
sektör ve kurumların modernizasyonu, teknoloji ile donatılması,
iyileştirilmesi, geliştirilmesi ve uluslar arası ticari
işleyişe uygun hale getirilmesi amacı taşımaktadır.
Bu
anlaşmalar ile birlikte IMF ve Dünya Bankası ile geliştirilen
ilişkiler sonucunda, daha bağımsız karar alabileceği
varsayılan, siyasi ve geleneksel bürokratik etkiyi azaltacağı
öngörülen, karar alma ve uygulama yetkisine sahip “Üst
Kurullar” ın devri başlamış oldu.
Başbakan Bülent Ecevit’in; “Denetleyemiyoruz”, “İpin
ucunu kaçırdık” açıklamalarıyla gündeme gelen üst kurulların
geçmişi; 24 Ocak 1980 tarihinde açıklanan ekonomik program
ile başlayan dönemde ve sonrasında IMF ve Dünya Bankası
ile imzalanan anlaşmalara dayanmaktadır. Ülkenin içine
düştüğü ekonomik krız ile birlikte, IMF tarafından sunulan
programlar çerçevesinde üst kurulların sayıları hızla
arttı. Üst kurul diye tanımlanan bu yapılar, genel olarak
hem doktrinde hem de uygulamada; “Bağımsız İdari Otoriteler”,
“Bağımsız İdari Kurumlar” gibi kavramlarla anılmaktadır.
Öncelikle ekonomik ve mali yapının Dünya Bankası ve
IMF tarafından belirlenen modele oturtulması amacıyla
ekonomik alanda örgütlendirilen üst kurullar, zamanla
her türlü hizmet ve üretim sektörlerini de kapsayacak
biçimde genişletilmeye başlandı. Üst kurullar; geleneksel
bürokratik yapıdan ayrı, merkeziyetçi yönetimin alışılagelmiş
ilkelerinin dışına çıkılarak bakanlıklara doğrudan bağlanmayan
ve siyasal etkilerden uzak tutulmaya çalışılarak, bağımsız
ve özerk oldukları kabul edilerek oluşturulmuştur.(!)
Ülkemizde kurulmuş olan veya kurulma çalışmaları yürütülen
üst kurullar şunlardır:
l Sermaye Piyasası Kurulu,
l Radyo ve Televizyon Üst Kurulu
l Rekabet Kurumu Başkanlığı,
l Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu,
l Telekomünikasyon Kurumu,
l Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu,
l Şeker Kurulu,
l Tütün Kurulu,
l Kamu İhale Üst Kurulu,
l Transit Petrol Boru Hatları Kurulu,
n
SERMAYE PİYASASI KURULU
Kamu
tüzel kişiliğine haiz, idari ve mali özerkliğe sahip
olan Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) 28.07.191 tarih ve
2499 nolu yasa ile 13.01.1982 tarihinde kurulmuştur.
Kuruluş yasasında kurulun amacı şu şekilde açıklanmaktadır;
Sermaye piyasasının güven, açıklık ve kararlılık içinde
çalışmasını, tasarruf sahiplerinin hak ve yararlarının
korunmasını, düzenlemek ve denetlemek menkul kıymetler
ve sermaye piyasasıyla ilgili kuruluşlar hakkında aydınlatılmasını,
ortaklarda mülkiyetin yaygınlaştırılmasını, menkul kıymetler
borsalarının çalışmasına, gelişmesine ve yaygınlaşmasına
elverişli bir ortamın hazırlanmasını sağlayıcı düzenleme,
denetleme, inceleme, araştırma ve açıklamalar yaparak
başta sanayi kuruluşlarının hisse senetleri olmak üzere
tasarrufların menkul kıymetlere yatırılmasını özendirmek,
sermaye piyasasındaki sağlıksız gelişme ve eğilimleri
önlemek, tasarruf sahipleri ve sermaye piyasasıyla ilgili
kuruluşları yurt ekonomisinin yararına yönlendirmek
suretiyle, halkın iktisadi kalkınmaya etkin ve yaygın
bir şekilde katılmasını gerçekleştirmektir.
Başkan ve üyelerden oluşan kurulun karar organı; yasada
belirtilen görev ve yetkilerinin tümünü en üst düzeyde
görüşme ve karar alma yetkisine sahiptir. Yedi kişiden
oluşan kurul üyeleri Bakanlar Kurulu kararıyla atanmaktadır.
Bakanlar kurulu adaylardan birini başkan olarak atamaktadır.
Kurul başkanı ve üyelerin görev süreleri altı yıldır.
Sermaye Piyasası Kurulunda halen 390 dolayında personel
çalıştırılmaktadır.
İlgili
Kuruluşlar:
l
İstanbul Menkul Kıymetler Borsası
l
Aracı kuruluşlar (borsa bankerleri)
l
Bankalar (Menkul kıymet alım satım faaliyetleri kapsamı
içinde olanlar)
l
Menkul kıymetlerini halka sunan ortaklıklar
l
Menkul kıymet yatırım ortaklıkları
l
Menkul kıymet yatırım fonları
l
Bağımsız dış denetlemeye yetkili anonim ortaklıklar
Kanunla kurulmuş, giderleri özel kanuna göre Türkiye
Radyo ve Televizyon Kurulu ve tüm özel radyo ve televizyon
kuruluşlarınca elde edilen brüt reklam gelirlerinden
kesilecek % 5 pay ile bu kanun gereğince alınan yayın
izni ve lisan ücretleri ile karşılanan özerk ve tarafsız
bir kamu tüzel kişiliği olan kurul, 13.04.1994 tarih
ve 3984 nolu yasa ile kurulmuştur.
Kuruluş yasasında kurumun amaçları; Radyo ve televizyon
yayınlarını düzenlemek, yayınların kamu hizmeti anlayışı
içerisinde kanunda belirtilen yayın ilkelerine uygun
olarak yapılmasını sağlamak olarak açıklanmaktadır.
Kurulun başlıca görevleri; ulusal ve bölgesel frekans
planlamalarını yaptırmak, ön şartları yerine getirmiş
kuruluşlara yayın izni ve lisans vermek, kanal ve frekans
bandları tahsis etmek, verici tesisleri kurma izni vermek,
radyo-televizyon yayınlarını izleme sistemleri kurarak
yayınların kanunun ilgili maddesine ve Türkiye’nin taraf
olduğu milletlerarası antlaşmalara uygunluğunu denetlemek,
yayın kuruluşlarının kanun hükümlerine aykırı yayın
yapması halinde gerekli müeyyideleri uygulamaya karar
vermek ve uygulamak, TRT Kurumu Genel Müdürü ve Yönetim
Kurulu üyelikleri için gerekli sayıda aday tespit ederek
Bakanlar Kuruluna sunmak...
Radyo
ve Televizyon Üst Kurulu; beşi iktidar partisi veya
partileri, dördü muhalefet partileri tarafından gösterilecek
adaylar arasından, Türkiye Büyük Millet Meclisince seçilen
9 üyeden oluşmaktadır. Meclisteki seçim gizli oyla yapılmakta
ve kurul üyelerinin görev süreleri 6 yıldır. Üst Kurul
üyeleri aralarından birini Başkan olarak seçmekte ve
Başkanın görev süresi 2 yıldır.
Radyo
ve Televizyon Üst Kurulunun merkez teşkilatının dışında;
Adana, Antalya, Diyarbakır, Erzurum, İstanbul, İzmir,
Kars, Trabzon ve Van ‘da Bölge Müdürlükleri bulunmaktadır.
Kurulun bünyesinde halen 337 personel çalışmaktadır.
REKABET KURUMU
BAŞKANLIĞI
07.12.1994
tarih ve 4054 nolu yasa ile 07.12.1994 tarihinde kurulan
Rekabet Kurumu Başkanlığı kamu tüzel kişiliği olan,
idari ve mali özerkliğe sahip bir kamu kurumudur. 4054
nolu yasada kurumun kuruluş amacı; Mal ve hizmet piyasalarının
serbest ve sağlıklı bir rekabet ortamı içinde teşekkülünün
ve gelişmesinin temini ile Rekabetin Korunması Hakkında
Kanunun uygulanmasını gözetmek ve adı geçen kanunun
kendisine verdiği görevleri yerine getirmek şeklinde
tanımlanmaktadır.
Kurumun görevler ise; Türkiye Cumhuriyeti sınırları
içinde mal ve hizmet piyasalarında faaliyet gösteren
ya da bu piyasaları etkileyecek her türlü teşebbüsün
aralarında yaptığı rekabeti engelleyici, bozucu ve kısıtlayıcı
anlaşma, uygulama ve kararlar ile piyasaya hakim olan
teşebbüslerin bu hakimiyetlerini kötüye kullanmalarına
ve rekabeti önemli ölçüde azaltacak birleşme ve devralma
niteliğindeki her türlü hukuki işlem ve davranışlara,
rekabetin korunmasına yönelik tedbir, tespit, düzenleme
ve denetlemeye ilişkin işlemleri yerine getirmektir.
Rekabet Kurulu, biri başkan, biri ikinci başkan olmak
üzere 11 üyeden oluşmaktadır. Bakanlar Kurulu, dört
üyeyi Rekabet Kurulunun, iki üyeyi Sanayi ve ticaret
Bakanlığının, bir üyeyi Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığının
bağlı olduğu Devlet Bakanlığı’nın, birer üyeyi ise Yargıtay,
Danıştay, Üniversitelerarası Kurul ile Türkiye Odalar
ve Borsalar Birliğinin her boş üyelik için kendi kurumları
içinden veya dışarıdan göstereceği ikişer aday arasından
seçmektedir. Ayrıca; Bakanlar Kurulu, kurulun göstereceği
üç aday arasından birini Başkan olarak görevlendirmektedir.
İkinci Başkanı ise Kurul Üyeleri kendi aralarından seçmektedir.
Rekabet Kurulu bünyesinde 305 personel hizmet vermektedir.
BANKACILIK DÜZENLEME
VE DENETLEME KURUMU
Kamu tüzel kişiliği olan, idari ve mali özerkliğe sahip
bir kamu kurulu olan Bankacılık Düzenleme ve Denetleme
Kurumu 18.06.1999 tarihinde 4389 nolu yasa ile kurulmuştur.
İlgili Kanunda kurumun kuruluş amacı şu şekilde açıklanmaktadır;
Bankalara kanunu ve ilgili diğer mevzuatın, Kanunda
gösterilen yetkiler çerçevesinde düzenlemeler yapmak
suretiyle uygulanmasını sağlamak; uygulamayı denetlemek
ve sonuçlandırmak; tasarrufların güvence altına alınmasını
temin etmek ve Kanunla verilen diğer görevleri yapmak
ve yetkileri kullanmaktır.
Kurumun görevleri; kanun ve ilgili diğer mevzuatın,
kanunda gösterilen yetkiler çerçevesinde düzenlemeler
yapmak suretiyle uygulanmasını sağlamak, uygulamayı
denetlemek ve sonuçlandırmak, tasarrufların güvence
altına alınmasını temin etmek, kredi sistemini etkin
bir şekilde çalışmasını sağlamak üzere gerekli tedbirleri
almak, Tasarruf Mevduat Sigorta Fonunu idare etmek,
tasarruf sahiplerinin haklarını ve kuruluşların düzenli
ve emin bir şekilde çalışmasını tehlikeye sokabilecek
ve ekonomide önemli zararlar doğurabilecek her türlü
işlem ve uygulamaları önlemek üzere Kanunda ve diğer
mevzuatla kendisine verilen yetkiler çerçevesinde gerekli
gördüğü her türlü tedbiri almak ve uygulamak....
Kurul,
Kurumun karar organıdır. Kurul Başkanı Kurumun da başkanıdır.
Kurul, bir başkan, bir ikinci başkan olmak üzere yedi
üyeden oluşmaktadır. Üyeler, ilgili bakanın önerisi
üzerine Bakanlar Kurulunca atanmakta ve görev süreleri
yedi yıldır. Son donemde, “reel sektörü canlandırmak”
amacıyla(!) özel bankalara kaynak aktarma yasası kapsamında,
kurul üyelerine oldukça geniş yetkiler verilmiş olmanın
yanı sıra, çalışmalardan ve uygulamalarından dolayı
yargı yolunu kapatan bir dokunulmazlık(!) da getirilmiştir.
Kurul hizmetlerini yürütmek için şuan 320 personel çalıştırmaktadır.
15.08.2000 tarihinde 2813 nolu yasa ile kurulan Kurumun
kuruluş amacı, 2813 sayılı Telsi Kanununun değişik 5.
Maddesi ile değiştirilen 27.01.2000 tarihli ve 4502
sayılı Kanun ile 04.02.1924 tarihli ve 406 sayılı Telgraf
ve Telefon Kanununda belirtilen genel esaslar çerçevesinde,
kanunlarla öngörülen yetki ve sorumlulukları uygulamak
ve verilen görevleri yapmak şekilde açıklanmıştır.
Kurumun görevleri genel olarak; 27.01.2000 tarihli ve
4502 sayılı kanun ile 04.02.1924 tarihli ve 406 sayılı
Telgraf ve Telefon kanununda belirtilen genel esaslar
çerçevesinde, telsiz haberleşmesi ve telekomünikasyon
alanında gerekli planları hazırlamak ve Ulaştırma Bakanlığına
sunmak; Radyo ve televizyon verici istasyonları dahil
olmak üzere her nevi frekans planlama, tahsis ve tescil
işlemlerini, takat ve yayın sürelerini de gözönünde
tutarak uluslar arası kuruluşlarla işbirliği de yapmak
suretiyle yürütmek, telekomünikasyon hizmetlerinden
ve altyapısından yararlanacak kullanıcılara ve telekomünikasyon
şebekeleri arasındaki arabağlantılar bakımından diğer
işletmecilere uygulanacak ücret tarifelerine ve sözleşme
hükümlerine ve teknik hususlara ilişkin genel kriterleri
ve görev alanına giren diğer konularda uygulama usul
ve esaslarını belirlemek, bakanlıkça verilen telekomünikasyon
ruhsatlarının genel izinlere uygunluğunu denetlemek...
Telekomünikasyon
Kurulu, kurumun karar organıdır. Bir başkan ve dört
üyeden oluşmaktadır. Kurul Başkanı ve üyeler Bakanlar
Kurulu tarafından beş yıllık bir süre için atanmaktadırlar.
Telekomünikasyon Kurulunda şuan 422 personel çalışmaktadır.
Taşra
Kuruluşları:
l
İstanbul Telekomünikasyon Bölge Müdürlüğü
l
Ankara Telekomünikasyon Bölge Müdürlüğü
l
Bursa Telekomünikasyon Bölge Müdürlüğü
l
İzmir Telekomünikasyon Bölge Müdürlüğü
l
Antalya Telekomünikasyon Bölge Müdürlüğü
l
Mersin Telekomünikasyon Bölge Müdürlüğü
l
Kayseri Telekomünikasyon Bölge Müdürlüğü
l
Diyarbakır Telekomünikasyon Bölge Müdürlüğü
l
Erzurum Telekomünikasyon Bölge Müdürlüğü
l
Samsun Telekomünikasyon Bölge Müdürlüğü
ENERJİ PİYASASI
DÜZENLEME KURUMU
Kuruluş yasası 20.02.2001 tarih ve 4628 no olan ve 03.05.2001
tarihinde kurulan Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu idari
ve mali özerkliğe sahip bir kamu kurumudur.
Kurumun kuruluş amacı, elektriğin ve doğal gazın yeterli,
kaliteli, sürekli, ucuz, düşük maliyetli, rekabete dayalı
ve çevreye uyumlu, çevreye zarar veremeyecek şekilde
tüketicilerin kullanımına sunulması için, elektrik ve
doğal gaz piyasasının serbestleştirilerek, mali açıdan
güçlü, istikrarlı ve şeffaf bir elektrik ve doğal gaz
piyasasının oluşturulması ve bu piyasalarda bağımsız
bir düzenleme ve denetimin sağlanması olarak belirtilmiştir.
Kurum,
tüzel kişilerin yetkili oldukları faaliyetleri ve bu
faaliyetlerden kaynaklanan hak ve yükümlülüklerini tanımlayan
kurul onaylı lisansların verilmesinden, işletme hakkı
devri kapsamındaki mevcut sözleşmelerin bu Kanunun ve
4464 sayılı Doğal Gaz Kanunu hükümlerine göre düzenlenmesinden,
piyasa performansının izlenmesinden, performans standartlarının
ve dağıtım ve müşteri hizmetleri yönetmenliklerinin
oluşturulmasından, tadilinden ve uygulanmasından, denetlenmesinden,
bu kanunda yer alan fiyatlandırma esaslarını tespit
etmekten, piyasa ihtiyaçlarını dikkate alarak serbest
olmayan tüketicilere yapılan elektrik satışında uygulanacak
fiyatlandırma esaslarını tespit etmekten ve bu fiyatlarda
enflasyon nedeniyle ihtiyaç duyulacak ayarlamalara ilişkin
formülleri uygulamaktan ve bunların denetlenmesinden
ve piyasada bu kanunlara uygun şekilde davranılmasını
sağlamaktan sorumlu ve sağlamakla görevlidir.
Kurul, kurumun karar ve temsil organı olup bir Başkan,
bir ikinci Başkan olmak üzere yedi üyeden oluşmaktadır.
Kurul Başkanı ve üyelerinin görev süreleri altı yıldır.
Kurul üyeleri atanmış olan ancak organizasyonu tamamlanmamış
bulunan Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunda 390 personel
çalıştırılması öngörülmektedir.
ÜST KURULLARIN
DEVLET YÖNETİMİNDEKİ YERİ
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda bakanlık tipi örgütlenme
esas almıştır. Bakanlık tipi örgütlenmenin esprisi,
bürokrasinin gücünü TBMM’den alması ve bu gücü yine
bu organa hesap vermek üzere siyasal sorumluluk ilkesi
gereğince kullanmasıdır.
Ancak son yılarda sayıları hızla artan üst kurullar;
“bağımsız, özerk otoriteler” olarak tanımlanmaktadır.
Bu tanımlamaya rağmen, devletin idari hukuk mevzuatı
ve anayasa “bağımsız özerk otorite” diye bir tanımı
kabul etmemektedir. Bu yönetim biçimi, Amerika Birleşik
Devletlerinin tercih ettiği bir tarzdır. Amerikan Başkanlık
sistemi, Bakanlık gibi yetkilere sahip çeşitli üst kurulları
içinde barındırmaktadır. Bizdeki yapının tersine, Amerikan
sisteminde ki bu yönetim biçimi, Amerikanın siyasal
ve tarihi gelişimi içinde anlam kazanabilmektedir.
Genel olarak Türkiye yönetim biçimi değerlendirildiğinde;
iki ayrı yönetim usulünün var olduğu görülecektir. Birincisi;
merkezden yönetim usulü, ikincisi ise yerinden yönetim
usulü. Merkezden yönetim ile Ankara’daki devlet organizasyonu
ve yönetimi kabul edilmektedir. Yerinden yönetim usulü
ise kendi içinde ikiye ayrılmaktadır. Yer bakımdan yönetim,
yani yerel yönetimler; hizmet bakımından yerinde yönetim,
yani KİT’ler. Şimdi bu bölümleme çerçevesinde bakıldığında;
üst kurulların yerleştirileceği herhangi bir alan bulunmadığı
görülecektir.
Üst Kurullara biçilen fonksiyonlar çerçevesinde olaya
bakacak olursak; Üst kurullar ilgili sektöre ilişkin
politikaları belirleyecek, sektörü yapılandıracak, denetleyerek,
ceza kesecek, yaptırımlar ile bu cezayı uygulayacak,
sübvanse edecek... Dikkat edilir ise, üst kurullar merkezi
yönetimin uç noktalarındaki işlerini devralmandan öte;
merkezi yönetim içinde bakanlıklar tarafından üstlenilen
tüm sorumlulukları ve fonksiyonlar üstlenmektedirler.
Yani üst kurulların en belirgin özelikleri; kendi alanlarında
kural koyma, (Bir çeşit yasama), karar alma ve uygulama
(Bir çeşit Yürütme) ve ceza verme (Bir çeşit Yargı)
yetkileri ile temel devlet organları haline getirilmeye
başlandı. Siyasal sistemin meşruluğu için bir birinden
bağımsız olması gereken bu üç temel erk (güç), siyasi
sorumluluğu bulunmayan bir tekelde toplanmaktadır.
Ayrıca;
Türkiye’deki tüm kurum ve kuruluşlar, TBMM ve Sayıştay
tarafından denetime tabi tutulmaktadır. IMF ve D.B.
ile yapılan anlaşmaların sonucu olarak oluşturulan üst
kurullar ile birlikte, devlet denetimi de “bağımsız
denetim” gibi bir tanımlanma ile özel denetim firmalarına
devredilmeye çalışılmaktadır. Şuan ülkemizde, Dünya
Bankası ve IMF kaynaklı tüm projelerin denetimi ve özelleştirilecek
ana sektörlerin (Telekom, Tupraş...) fizibilite raporları
tek bir firmaya verilmektedir. Dünya Bankası ve IMF
nin yan kuruluşu gibi çalışan bu denetleme firması ise,
yolsuzluk nedeniyle batan ENRON firmasının denetleyicisi
“Arthur Anderson” dır. Bu iflas sürecinde, bu tür denetleyici
firmaların yanıltıcı raporlar hazırladığı bilinmektedir.
ÜST
KURULLAR İLE AMAÇLANAN
IMF ve Dünya Bankası tarafından üst kurul tipi yapılanma
önerisi ile birlikte şuan ülkemizde; Sermaye Piyasası
Kurulu, Rekabet Kurulu, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu,
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu, Elektrik ve
Doğal gaz Piyasası Kurulu, Telekomünikasyon Üst Kurulu
faaliyet halindedir. Bunların yanı sıra kuruluş çalışmaları
yürütülen ve kurulması tartışılan bir çok üst kurul
daha söz konusudur. Şeker Kurulu, Tütün Piyasası Kurulu,
Kamu İhale Üst Kurulu, Transit Petrol Boru Hatları Kurulu
bunlardan bazılarıdır.
Yıllar önce özelleştirmenin meşrulaştırılması amacıyla
topluma sunulan gerekçelerin hepsi bugün üst kurulların
meşrulaştırılması için tekrarlanmaktadır. Neydi bu gerekçeler;
devletin hantal yapısını yok etmek, bürokrasiyi azaltmak,
kurumların verimli çalışmasını sağlamak, devleti küçültmek,
giderleri azaltmak, devletin ekonomiden çekilmesini
sağlamak!... Tabi bu gerekçeleri cazip hale getiren
ise; bu satışlar ile elde edilecek gelirin halka dönmesi.
Yani daha iyi yol, kaliteli su, ucuz elektrik, düzenli
işleyen sağlık sistemi, çağdaş eğitim!.. Ancak, 20 yıla
aşkın bir süredir uygulanmakta olan özeleştirme politikaları
ile bu öngörülerin gerçekleşmediği tarihi bir gerçeklilik
olarak karşımızda durmaktadır. Toplum giderek yoksullaştı,
devletin borç artı, halka yönelik hizmetlerin kalitesi
düştü...
Peki; devlet organlarını sahip oldukları hantal yapıdan
kurtarmak, hızlı karar alma ve uygulama olanağına kavuşmak,
bürokratik süreci kısaltmak gibi amaçlar ileri sürülerek
oluşturulan üst kurulların bu amaçları gerçekleştirebileceğini
düşünmek mümkün mü acaba? Var sayılanın tersine, bu
sorunun cevabı açık değildir.
IMF
ve Dünya Bankası ile girilen ilişki sürecinde devlete
sunulan öneriler ön yargısız bir düşünce süzgecinden
geçirilecek olursa; özelleştirmenin ve üst kurulların
meşruluğunu sağlamak için topluma sunulan gerekçelerin
dışında başka gerekçelerin var olduğu görülecektir.
Ve bu gerekçelerin kamunun ve toplumun yararı ile örtüşmediği
gözlenecektir. Çünkü IMF ve D.B. tarafından önerilen
her türlü tavsiye; globalleşen dünyada uluslararası
sermayenin ve büyük şirketlerin serbestçe dolaşmasına
hizmet etme amacı içermektedir. Türkiye’nin de imzalamış
olduğu GATT (Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması)
ve GATS (Hizmetler Genel anlaşması) anlaşmalarının içeriği
bu konuları kapsamaktadır. GATT, globalleşme süreci
yaşayan dünyada ticaretin korumacılıktan uzaklaştırılıp,
daha liberal yapılması öngörüsüyle oluşturulmuştur.
Ticarete büyük engel oluşturan gümrük tarifelerin olabildiğince
azaltılması ve ortak taahhütlerin indirime tabi tutulması
süreci 1948 yılında anlaşmanın yürürlüğe girmesi ile
başlamış olmakla birlikte, asıl önemli işlevini son
yıllarda kazanmıştır.
1994
yılında oluşturulan GATS anlaşması ile, hizmet sektöründeki
ticari rekabet ve uluslararası hizmet ticareti önündeki
tüm idari engellerin aşamalı olarak kaldırılması amaçlanmıştır.
GATS, akla gelebilecek her türlü hizmet alanını kapsamaktadır.
Doğayı, kültürü, ulusal kaynakları, içme suyunu, sağlığı,
eğitimi, sosyal güvenliği, ulaşım hizmetlerini, posta
hizmetlerini ve tüm belediye hizmetlerini uluslararası
sermaye amaçları çerçevesinde biçimlendirecek düzenlemeleri
içermektedir. Bu bağlamda GATS, çalışma yasalarından,
tüketici haklarına kadar hizmet ticaretini engelleyen
ya da kısıtlayan tüm idari düzenlemelerin kaldırılmasını,
devlet yardımları, lisans ve kalite standartları, piyasaya
giriş ve çıkışları dünya sermayesinin çıkarlarına uygun
olarak yeniden düzenlenmesini öngörmektedir.
Kısacası;
Türkiye’nin de taraf olduğu GATT ve GATS anlaşmaların
doğal sonucu olarak uluslararası sermayenin serbestçe
dolaşımının sağlanması amacıyla ülke içinde mali-sermaye
organizasyonda gerekli düzenlemelerin yapılması için
üst kurullar oluşturulmuştur. Üst kurulların görünür
ve işlevsel temel amacı, hizmet verilen sektörlerin
yabancı yatırımcılara açılmasıdır. Ancak yabancı sermayenin
faydaları veya zararları ayrı bir tartışma konusu olmakla
birlikte; dışa bağımlılığa hizmet eden ve artıran her
türlü düzenleme milli çıkarlar ile örtüşmekten oldukça
uzaktır.
Üst
kurullara ilişkin değerlendirmeler sırasında devlete
egemen olan tutucu mantığı bir kez daha eleştirmek kaçınılmaz
bir gereklilik olmaktadır. Bu tutucu mantığın ve yaklaşımın,
batıyı oldukça kötü bir biçimde taklit etmek olduğu
bilinmektedir. İnsanlık tarihinin düşünsel ürünü olan
her türlü olumlu gelişmeden yararlanmak ile, “aktarımcı”
yaklaşımın bir birinden oldukça farklı olduğu tartışılmaz
bir gerçektir. İnsanlık tarihinin birikimlerinden faydalanmak
ve gelişmeleri kendi toplumsal gerçeği içinde yorumlayarak
faydalanmaktan özenle kaçınan ve maalesef ülke yönetimine
egemen olan bu düşünsel geri kalmışlık yaklaşım (aktarımcılık)
doğal olarak, halkımızın ve devletimizin de geri kalmışlık
nedenlerinin başından sayılabilecek ciddi bir sapmadır.
1979’lı yıllarda başlayan kamunun yeniden organizasyonu
süreci de ülkemizin tarihi birikiminden beslenerek şekillenmek
yerine, artık ülkemiz için gelenekselleşen “aktarımcı”
mantıkla biçimlenmektedir. Osmanlının son dönemlerinde
başlayan ve Cumhuriyetin kuruluş yıllarında somutlaşan
bu aktarımcı mantık sayesinde devlet, Fransız yönetim
biçimini esas alarak organize edilmişti. Bir çok konuda
kendi toplumsal birikiminden istifade etmeyi önemsemeyen,
kaale almayan devlet eliti, 1980’lı yıllar ve sonrasında
ise Amerikan sisteminden etkilenmiştir. Şuan tartışma
konusu olan üst kurullar da Amerikan Başkanlık sisteminin
ürünüdür.
Başbakanın dahi şikayetçi olduğu üst kurullara ilişkin
bu yönetim ve aktarım eleştirimizin yanı sıra asıl önemli
olan eleştiriler; bu kurulların uluslararası sermayeye
hizmet etmeleri, yapılan organizasyonlar ve geliştirilen
projeler ile sosyal devlet olgusunun yok edilmeleri,
devletin temel mekanizmaları olan ve tek elde toplanmasının
sakıncalı olduğu bilinen yasama, yürütme ve yargı erklerinin
kurul üyelerinin insafına terk edilmesidir.
Devletin küçülmesi gündeme getirilerek oluşturulan bu
kurulların, arzulanan ve olması gereken küçülmeye hizmet
etmeyecekleri kısa bir zaman içinde gözlenecektir. Evet;
devlet küçültülmelidir. Hantal yapılar ve karar alma
süreçleri değiştirilmelidir. Ancak şuan, bilinçli olarak,
küçülme yanlış yerlerde aramaktır! Küçülme; bütçenin
büyük bir ekseriyetini tüketmelerine rağmen hantallıklarını
muhafaza eden organlarda ve kurumlarda aranmalıdır!
Bu anlamda öncelikle tartışılması gerekli olan ise savunma
merkezli harcamalardı.Bu konunun gündeme alınıp tartışılması,
ülke ve toplum yararı için gerekli adımların atılması
ise, mevcut siyasal kadrolar ile pek mümkün görünmemektedir.
|