|
Acaba
lider adayları kendiliğinden mi ortaya
çıkmakta yoksa seneryasu belli bir oyunun
figüranlığını mı yapmaktadırlar ? Birileri
senaryo yazıyor ise millet tercihleri
niçin göz ardı edilir ? Niçin milletin
kafası karıştırılarak tercih yapmaşansı
elinden alınır ?
|
|
|
Siyasi partiler, önümüzdeki
senenin Mayıs ayında yapılması muhtemel olan erken genel
seçimler için çalışmalara şimdiden başladı. Ancak seçmenler
-eski dönemlerin aksine- siyasete ve siyasetçilere olağanüstü
ilgisiz. Esnafın dükkanda, köylünün kahvede, üniversitelinin
kantinde, bürokratın her yerde konuştuğu konu artık
siyaset olmaktan çıktı. Bu nedenle siyasal partileri,
önce siyaset kurumuna olan ilgisizliğin önüne geçmek,
sonra da seçmenleri kendi siyasal hareketlerine kanalize
etmek gibi zor işler bekliyor.
Sol seçmen için tercih şansı daha kolay gibi görünüyor.
Zira gerek CHP gerekse DSP, dayandıkları seçmen kitleleri
açısından birbirleriyle olan yarışlarında yine yüzde
otuza yakın bir oy potansiyelini paylaşacaklar. Tabii
ki Mümtaz Soysal’ın ‘yerli sol’u, Karayalçın’ın ‘aristokrat
sol’u, ÖDP’nin ‘koruyucu sol’u (1), Kemal Derviş’in
siyasi tercihleri, Doğu Perinçek ve elbette HADEP, sol
oylar üzerinde etkin rol oynayacak. Ama yine de ‘sol’un
kurumsal olarak ‘sağ’dan daha sağlıklı olduğunu söylemek
yerinde olacaktır.
Sağ seçmenin ise siyaset kurumuna ve siyasetçilere olan
öfkesinin sandığa nasıl yansıyacağı merak konusu. Bunca
siyasi partinin yanında birbiri ardına ortaya çıkan
“kurtarıcı”ların siyasal hayatımızdaki rolleri ya da
rolsüzlükleri önümüzdeki sürecin ana teması olacak.
MİLLİYETÇİ HAREKET PARTİSİ
Son seçimlerden sağın birinci partisi olarak çıkan MHP’nin
iktidara gelirken en ciddi iddiası “başörtüsünü çözmek”
olmuştu. MHP sözünde durdu ve Antalya Milletvekili Nesrin
Ünal TBMM’deki yemin töreninde başörtüsünü çözdü. Her
ne kadar iktidar nimetleri MHP’ye avantaj sağlıyor görünse
de, MHP’nin oy kaybı yaşadığı aşikâr. Son olarak Gazi
Üniversitesi’nde MHP’li 2000 öğrencinin BBP’ye geçmesi,
MHP’nin bu sıkıntısını gözler önüne seriyor. Muhtemel
bir seçimde MHP, oylarının yarısına yakın kısmını kaybederek
baraj problemiyle yüz yüze gelebilir.
ADALET
VE KALKINMA PARTİSİ- SAADET PARTİSİ
Son
seçimlerden sağın ikinci partisi olarak çıkan Fazilet
Partisi kapatıldıktan sonra kurulan bu iki partiden
AKP, şu anda kamuoyu yoklamalarında yüzde yirmibeşlerle
birinci parti durumunda. Genel Başkan Recep Tayyip Erdoğan’ın
lider mi yoksa genel başkan mı olduğu sorusu önümüzdeki
dönemde cevabını bulacak. Zira seçimlere kadar köprünün
altından çok sular akacak ve Erdoğan’ın sıkıntılara
cevap verme gücü bu dönemde belirginleşecek. Eğer bunun
katsayısı düşük olursa “tarih ve talih Tayyip’i teğet
geçecek.”
Saadet Partisi’nin ise baraj % 10’un altına düşmemesi
durumunda parlamentoya girme şansı zor görünüyor. Ancak
Tayyip Erdoğan’ın liderlik sınavı başarısızlıkla sonuçlanırsa,
bundan en çok meyveyi de SP’nin yemesi kaçınılmaz olur.
Avrupa Birliği lehindeki abartılı tutumları ve Güneydoğudan
parlamentoya girmiş milletvekilleri ile olan ilişkileri
seçmen bazında ANAP’ı sıkıntıya soktu. Seçmenlerin,
“müteahhitlerin partisi” olarak gördükleri ANAP’ı, şimdi
“AB’nin taşeronu” olarak değerlendirmelerinde, Bülent
Akarcalı ve Yılmaz Karakoyunlu gibi partinin ileri gelen
ve tabanı olmayan siyasetçilerinin rolü olduğu biliniyor.
Öte yandan Mesut Yılmaz’ın direktifiyle ya da başka
tür güçlerin kışkırtmalarıyla ve yahut da kendi ifadesiyle
“tabanın sesiyle” harekete geçen Turizm eski Bakanı
Erkan Mumcu’nun çizgisi merkez sağda ANAP eksenli yeni
bir yapılanmanın habercisi olabilir. Çünkü Mumcu’nun
Ankara’da Çetin Emeç Bulvarı’ndaki bürosunu görenler
yukarıda belirttiğimiz siyasete ve siyasetçiye olan
ilgisizlik sözlerimize anlam veremezler. Ancak şu unutulmamalıdır
ki Mesut Yılmaz, elindeki kartlar ne kadar kötü olursa
olsun en iyi sonuç almasını beceren bir siyasetçidir.
Ana muhalefet partisi DYP’nin seçmenlere uzattığı barış
çubuğu henüz karşılık bulmadı. Bunda Aydın Menderes,
Eyüp Aşık, Agâh Oktay Güner ve Yıldırım Akbulut gibi
partileri tarafından liste başı aday yapılarak milletvekili
olmaları sağlanan kişilerin DYP’ye katılmaları önemli
bir etken. Nitekim kamuoyunun milletvekillerine olan
tepkisinde bu tür transferlerin rolü her zaman büyük
olmuştur. Tansu Çiller’in bu tür transferlere direnmemesi,
daha doğru bir ifadeyle direnememesi, DYP’de önümüzdeki
günlerde parti içi mücadelelerin kızışacağını gösteriyor.
Hüsamettin Cindoruk’tan sonra Genel Başkan olan İsmet
Sezgin, 18 Mayıs tarihinde yapılacak olan kongrede partiyi
Mehmet Ali Bayar’a bırakacak. Medyada yazılanların aksine
Süleyman Demirel’in kontrolünün devam etmeyeceği DTP’nin,
önemli bir çekim merkezi olamayacağı, Mehmet Ali Bayar’ın
da başka bir siyasal harekete montajının sağlanacağı
düşünülebilir. Anadolu seçmeni, -özellikle muhafazakâr
seçmen- ithal liderlerden fazla hoşlanmaz. Tansu Çiller
gibi kongrede başbakan olup, Türkçe’yi bile başbakanlığında
öğrenenler müstesna. Kaldı ki Çiller 1993’lerdeki gücünün
çok gerilerinde. Ancak, Mehmet Ali Bayar’ın Türkiye’ye
dönüşü ve siyasete atılması, birçoklarının düşündüğü
gibi “Amerika gönderdi”, “egosunu tatmin ediyor”, “Demirel’in
icadı” gibi değerlendirmelerin çok ötesinde ve daha
karmaşık bir gelişme olarak tarihe geçecek. Yani Bayar,
Mehmet Yazar veya Cem Boyner gibi birkaç dengenin üzerine
oturarak değil, birçok dengeye yaslanarak politikaya
atıldı.
1960 yılında kapatıldıktan sonra 29 Kasım 1992’de yeniden
açılan DP, yeni döneminde 10 yılını doldurmadan 8 genel
başkan değiştirdi. Şu anda İsmet Hacısalihoğlu’nun Genel
Başkanlığında faaliyetlerini sürdüren parti, Ankara
Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek tarafından
kontrol ediliyor. Elindeki kartları güçlendirerek seçim
sürecine girmek isteyen Gökçek için DP biçilmiş kaftan.
Çünkü DP, yasal zorunluluk olan teşkilâtlanma şartını
yerini getirmiş durumda. Yani 45 siyasi parti içinde
seçimlere katılma hakkına sahip 15 partiden biri. Önümüzdeki
günlerde Melih Gökçek DP Genel Başkanı olsa da, seçimlere
DP adı ve amblemiyle girmesi beklenmemeli.
Resimdeki siyasetçiler arasında 7 farkı bulun dendiğinde
ilk göze batan isim olan Besim Tibuk siyasal hareketini,
yapılacak ilk seçimlerde de TBMM’ye taşımakta güçlük
çekecek. Tabiatı gereği ittifaklardan uzak duran Tibuk’un,
barajın devam ettiği seçimlerde hayal kırıklığı yaşayacağı
söylenebilir.
1992 yılında MÇP’den koparak siyasi hareketlerini partileştiren
Muhsin Yazıcıoğlu ve arkadaşları, çizgilerinde 10 yıldır
sapma olmadan yürüdüler. Klasik MSP çizgisiyle MHP çizgisinin
sentezi, BBP tarafından realize edilemediği takdirde
partinin yine baraj problemleri yaşayacağı aşikar. Ayrıca
kendi siyasal önderine “Başkanım” diye hitap eden bir
siyasal hareket daha baştan sıkıntı yaşıyor demektir.
BBP, kırıksız çizgisini devam ettirip, yıllardır gösterdiği
sabrı sürdürürse, siyasetin anahtarını ele geçirebilir.
Genel Başkanlığını Mesaj TV grubundan Haydar Baş’ın
yaptığı ve Silahlı Kuvvetlere yakın demeçleriyle dikkat
çeken BTP’nin, siyasal iktidara talip olmaktan çok,
bir takım sözleri söylemek için kurulduğu düşünülebilir.
Bu nedenle sağdaki mücadelede aktörlük, hatta figüranlık
bile üstlenmelerini beklemek hayalci olur.
“Yurttaşlık Hareketi” ismiyle kamuoyunun karşısına çıkan
İçişleri eski Bakanı Sadettin Tantan, Anadolu gezilerinde
beklediği ilgiyi göremiyor. Bunda kuşkusuz medya desteğini
alamamasının etkisi var. Zira Tantan, bakanlığı döneminde
Aydın Doğan’la karşı karşıya gelmişti. Ancak Tantan’ın
medya desteğini alması durumunda bile tek başına başarılı
olma şansı çok zayıf.
İLHAN KESİCİ
DPT eski Müsteşarı ve ANAP eski Milletvekili İlhan Kesici
her zamanki gibi birileri tarafından bir yerlere getirilmeyi
bekliyor. Sivaslı olan Kesici 1991 Seçimlerinde DYP’den
İçel Milletvekili adayı olmuş, liste başı olmasına rağmen
tercihli oylar yüzünden seçilememişti. Daha sonra 1994’te
ANAP’tan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı olan
Kesici bu seçimi de kaybetmiş, 1995’te Bursa’da liste
başına konarak parlamentoya girmişti. 1999’da ANAP Genel
Başkanı Mesut Yılmaz’ın milletvekili olmak isteyenleri
kendi illerinden aday olmaya zorlaması yüzünden Kesici,
parlamentoya girememişti. Kesici, birileri tarafından
bir yerlere getirilmeyi beklemekten bıkıp, millete gitmeye
karar verdiği gün problemi çözmüş olacak. Ancak böyle
bir gün Kesici için belki de hiç gelmeyecek.
MEHMET AĞAR
Adalet ve İçişleri eski Bakanlarından Elâzığ Bağımsız
Milletvekili Mehmet Ağar’ın 27 Nisan’daki Kayseri gezisi,
seçmenlerin “kurtarıcı” aradıklarının tipik bir göstergesi
oldu. Korkut Eken’in cezaevine girdiği gün yaptığı açıklamalarla
kamuoyunun gündemine yeniden giren Ağar’ın seçimlere
kadar bir parti kurup teşkilâtlanması ve seçimlerde
de başarı sağlaması zor görünüyor. Ağar’ın, Orta ve
Doğu Anadolu’da kendisine olan sempatiyi oya nasıl kanalize
edeceği de merak konusu.
HÜSNÜ DOĞAN
Merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın kuzeni ve Özal dönemi
bakanlarından Hüsnü Doğan’ın adı da zaman zaman sağın
liderliği için geçiyor. Bazen de Hüsnü Doğan ismi diğer
lider adaylarının -özellikle de Melih Gökçek’in- yanında
anılıyor. Eğer Hüsnü Doğan, akrabalık ilişkilerinden
dolayı, Özal’ın mirasçısı olma niyetinde ise Ahmet Özal’ın
ANAP’a geçtiğini ve Semra Özal’ın Mesut Yılmaz’la barıştığını
unutmamalı. Kaldı ki akrabalık ilişkileri bir fikriyatın
mirasçılığını sağlamaz. Merhum Alpaslan Türkeş’in oğlu
Tuğrul Türkeş’in Aydınlık Türkiye Partisi’ni kurması
ve Seval Türkeş’in BBP’ye geçerek milletvekili adayı
olması MHP oylarındaki patlamaya engel olamamıştı. Ayrıca
Hüsnü Doğan’ın siyasete fazla yatkın olmayışı da dikkate
değer.
ABDULLAH GÜL-BÜLENT ARINÇ
AKP milletvekillerinden Abdullah Gül ve Bülent Arınç’ın,
Tayyip Erdoğan’ın siyaset yapması engellenirse, AKP
içindeki mücadelenin aktörlerinden olacağı konuşuluyor.
Ancak her iki ismin de Tayyip Erdoğan’ın çıtasını koruyabileceği
şüpheli.
Birkaç Soru
Siyaset nedir? Kimler tarafından yapılır? Siyasetçi
sahnede görünense senarist kimdir? Perdenin arkasında,
hatta perde arkasının arkasında kimler vardır? Hangi
siyasetçi ‘hem yazdım hem oynadım’ sözünü inanarak söyler?
Liderle genel başkan aynı kavramlar mıdır? Genel başkanlar
girdikleri bütün kongreleri kazanırlarken niçin bütün
genel seçimleri kaybederler? Yüzde on civarında seyreden
birçok parti varken, bir takım insanların başbakan olmak
için kamuoyunun karşısına çıkmaları fırsatçılık mıdır?
Yoksa başbakanlık bu kadar kolay mıdır? Acaba lider
adayları kendiliğinden mi ortaya çıkmakta yoksa senaryosu
belli bir oyunun figüranlığını mı yapmaktadırlar? Birileri
senaryo yazıyor ise milletin tercihleri niçin hep göz
ardı edilir? Niçin milletin kafası karıştırılarak tercih
yapma şansı elinden alınır? Avrupa ve Amerika birden
çok partiyi ve kişiyi taşeron yapıp kullanırken milli
ve yerli söylemler niçin duyulmaz? Lider olmanın yolu
müstemleke valisi olmayı kabul etmekten mi geçer?
Lider mi milleti bulur, yoksa millet mi lideri?
(1) Plajlardan pet şişe toplamak suretiyle ya da “gay”lerin
hürriyeti için sokaklarda ajitasyon yaparak sosyalizmi
savunma mantığı (Attilâ İlhan)
|