|
Ankara’nın
tavrını değerlendirmeye önem verdiği
‘kutup’ ülkelerden birinin Türkiye’de
de uzun süre görev yapmış eski bir diplomatına
‘ Merkez sağdaki bölünmüşlüğün sıkıntı
kaynaklarından biri olarak göründüğünü’
hatırlatarak bu konuda ne düşündüğünü
sorduğumda şu cevabı aldım: “ Dağınık
durmasında sakınca mı var?.”
|
|
|
Yavaş
yavaş ortaya çıkıyor ki; önümüzdeki seçim döneminin
ardından Ankara üzerinde ‘sol/ sosyal demokrat’ etiketi
bulunan bir kadroya emanet edilecek!.. ABD- AB tercihinin
bu yönde olduğu artık anlaşılıyor..
Türkiye seçmeninin yüzde yetmişinin yarım asırdır sağ-
milliyetçi- muhafazakar partilere, yüzde otuzunun sol
partilere oy verdiği gerçeği karşısında bu iddia ilk
bakışta gerçekçi görünmeyebilir belki; ama işaretlere
bakarak başka hükme varmak mümkün değil.
Bunu
2003’ün sonunda sağ- milliyetçi takımın işinin biteceği
kanaatinden hareketle söylüyorum.. Muhafazakar bir siyasi
kadro tarafından alındığı takdirde toplumsal tepkinin
sınırlı olacağı varsayılan hemen bütün kritik kararlar
ya çıktı, ya da çıkıyor.. İdam cezası, Kürtçe meselesi,
Kıbrıs, Kuzey Irak ve ilah.. Öyle ki, bu sorunların
çözümü için gerekli yasal düzenlemeleri DSP-MHP-ANAP
üçlüsü yapamasa bile bu saatten sonra dert değil; zira
mevcut kadro andığım düğüm noktalarını ulusal taahhüt
haline getirdi, öylesine tartıştırdı ve gündemin birinci
sırasına taşıdı ki; tamamı, gelecek herhangi bir hükümet
için tereyağdan kıl çekercesine çözümlenecek hale geldi..
Hayalinizde
halihazırdaki koalisyon partilerinin muhalefette olacakları
bir tabloyu canlandırın ve sözünü ettiğimiz konular
mecliste önlerine geldiğinde hangisinin neye itiraz
edebileceğini düşünün. Hele de, gelecek olanlar uyanık
çıkıp bunların hazırladıkları taslakları üzerinde hiç
kalem oynatmadan masaya koyarsa!
Bu konularda duyarlılığı bilinen, o vasıfları dolayısıyla
oy almış partiler şu anda iktidarda ve kabul etmek gerekir
ki, 1999 şartlarında başka hiçbir koalisyon formülüyle
ikibuçuk yıla sığdırılması hayal dahi edilemeyecek mesafe
zaten alındı.. Bugün ulaşılan noktaya MHP’nin dışında
olduğu bir hükümetle gelinebileceğini düşünür müsünüz?
Keza Kıbrıs konusunda Ecevit dışında kimin alacağı kararın
toplum vicdanında daha az tartışmayla kabul görme şansı
olduğunu sanırsınız?
Ancak
herşeye rağmen bu ‘ tanzime’ 2003’te son noktanın konulacağı
anlaşılıyor. Zira Türkiye o tarihe kadar sadece geçmişte
üstünü açmaya isteksiz olduğu konularda can yakıcı,
sancılı kararları almakla kalmayıp siyasetin yeniden
yapılanmasını sağlayacak hukuki zeminini de hazırlamış
olacak.. Dolayısıyla kendisini ‘ sağ/ milliyetçi/ muhafazakar’
olarak tarif eden kadroya yaptırılacak iş kalmayacak!.
Ve benzetme yerindeyse, kabası bitmiş inşaatın ‘ ince
işleri’ yani oluşturulan yeni alt yapının uluslar üstü
kapitalist/ liberal düzene tam uyumlu hale getirilmesi
‘ sosyal demokrat/ liberal sol’ kadroya ihale edilecek..
Özetle; düşünce üretemeyen Türk sağına hamasi söylemlerinin
tamamını yalattıran batı, yolun bundan sonraki kısmında
yedeğine sol/ sosyal demokrat kadroyu alacak!..
Ankara’nın tavrını değerlendirmeye önem verdiği ‘kutup’
ülkelerden birinin Türkiye’de de uzun süre görev yapmış
eski bir diplomatına ‘ Merkez sağdaki bölünmüşlüğün
sıkıntı kaynaklarından biri olarak göründüğünü’ hatırlatarak
bu konuda ne düşündüğünü sorduğumda şu cevabı aldım:
“ Dağınık durmasında sakınca mı var?.”
Ne
yapacağı ya da yapmayacağı pek belli olmasa da, Mehmet
Ali Bayar’ın ‘merkez sağ’da bir heyecan dalgası oluşturduğu
şüphesiz. Üstelik henüz hiçbir şey söylemiş de değil..
Muhtemelen DTP’de liderlik koltuğuna oturduktan sonra
kadrosunu oluşturmaya ve ‘makul çoğunluğun’ zihnindeki
soruların cevabını da içerecek bir program hazırlamaya
başlayacak; bunların nasıl bir söylemle halk kitlelerine
taşınacağına karar verecek.
Muhtemelen DTP sadece genel başkan değişikliğini gerçekleştireceği
bu kongrenin ardından bir olağanüstü kongre daha yaşayıp
Bayar’ın kadrosunu sahneye çıkaracak.
Siyasi liderliğin uzay mühendisliğine dönüştüğü nokta
işte tam burası.. Yörüngede başarıyla dolaşan uydunun
atmosfere giriş açısının ayarlanamaması halinde, sekip
uzay boşluğuna yuvarlanmasına ya da açının dikliğinden
dolayı yanmasına benzer kritik an bu. Bayar çevresinde
kümelenen anlı şanlı eski polikacıları, vefa borcu,
saygı v.s. gerekçelerle yarına taşımaya kalkarsa, hiç
şüpheniz olmasın ki ‘kayacak’.. İsimleri büyük bu insanların
kendi başlarına seçime girdiklerinde ne kadar oy aldıklarına
bakmak bile durumu anlamak için kafi.. Geçen seçimde
DTP hanesine en yüksek oyu Demirel’in ‘ A Takımı’ değil,
adını sanını kimsenin duymadığı bir hanım aday ilk kez
gittiği doğuda bir vilayetten getirmişti.. Bu yanılgıya
düşmeyip ‘atmosfere doğru açıyla girerse’ Bayar’dan
gelecek için ümitli olmak mümkün..
Öte yandan uygulanan ekonomik programın yıpratıcılığına
ve anketlerde Türkiye’ye geldiği günlerdeki pırıltının
hayli uzağında olduğuna bakarak siyasete girip girmeyeceği
konusunda tereddütler bulunan Kemal Derviş’in birleşmiş
CHP-DSP çatısı altında sahneye çıkacağı kanısındayım...
Bülent Ecevit’in bu konuda şimdiye kadar takındığı tavra,
Deniz Baykal’ın bilinen yaklaşımına bakarak böylesi
bir birlikteliği imkansız görenlere bazı hatırlatmalar
yapmak lazım: Ecevit’in 1999 seçimlerinde alabileceği
en yüksek oyu aldığının farkında olmadığını düşünmek
herhalde onun yarım asırlık birikimine ve deneyimine
hakaret olur.. Kaldı ki sağlığının sürekli tartışma
konusu olduğuna bakarak başbakanın kendisinin de 2004’ten
sonrası için, haklı olarak pazarlıkçı ama talepkar ve
ısrarcı olmayacağı rahatlıkla söylenebilir. Doğal olan
da, Türk tarihi açısından dönemeç noktası sayılabilecek
bir dönemde üstlendiği başbakanlık görevini az hatayla
yapan Ecevit’in siyaseti muarızlarının dahi saygısını
kazandığı noktada ve muhtemel bir seçim yenilgisi yaşamadan
omuzlarda terketmek istemesi. Bu nedenle Bülent Ecevit’in
böyle bir birleşme davetini de kendisi yapıp sosyal
demokrat seçmen nezdinde parçalanmışlığı gideren lider
olma onurunu başkasına kaptırmayacağını ve tam bu sırada
Kemal Derviş’i sahneye çıkaracağını sanıyorum.
Kemal Derviş ismine Deniz Baykal’ın yaklaşımının ne olacağını
anlamak için de kahin olmaya gerek yok. CHP lideri Ocak
ayı içinde yaptığımız sohbet sırasında Derviş’le ilgili
olarak sitayişkar ifadeler kullanmış, onun siyasete
girmek için 2002’yi beklediğini ve kimi yasal düzenlemelerin
gerçekleşmesinden sonra fazla zaman kaybetmeyeceğini
sandığını söylemişti. Baykal’ın kullandığı sözcükler,
yakından tanıdığı Kemal Derviş’in yeni bir siyasi parti
kuracağını değil CHP çatısı altında siyaset yapacağını
düşündüğü izlenimini veriyordu.
Elbette CHP liderinin söz konusu birleşmeye ‘karşılıksız’
rıza göstermesi beklenmez. Ama birileri Baykal’a partisinin
müstakil gireceği seçimde en çok % 12-15 oranında oy
alabileceğini, bunun da sağlıksız koalisyon tablosunun
devamı demek olacağını ve Türkiye’nin yine zaman kaybedeceğini
anlatır; oysa birleşmiş solun Derviş liderliğinde tek
başına iktidara gelmesinin mümkün olduğunun, kendisinin
de üç yıl sonra Çankaya için isim arandığında üzerinde
ittifak edilecek kişi konumunda bulunacağının işaretini
verirse CHP lideri direnebilir mi?
Açık söylemek gerekirse yaklaşan siyasi girdabın farkına
varmış ve arayış içine girmiş tek parti olarak ANAP
görünüyor. Doğrusu Yılmaz sağdaki rakiplerinin değerlendirme
hatasına düşmedi ve AB üyeliği özlemini/ hedefini siyasete
taşıyan tek lider olmayı başardı.
Milliyetçi, muhafazakar kitlelerin şu aşamada Yılmaz’ın
söylemlerine öfkeyle yaklaşmasının üzerinde fazla durmamak
gerek. Zira iki sene sonra, bugün anketlerde ANAP’ın
önünde görünen MHP’den HADEP’e hemen bütün partilerin
tabanında ciddi bir kayma olacağı ve yaşanan ekonomik
krizin seçmeni sürpriz değerlendirmelere zorlayacağı
çok açık. İşte bu noktada ANAP’ın ‘Yılmaz faktörüne
rağmen’ sıçrama yapma ya da pozisyonunu güçlendirme
şansını yüksek görüyorum.
MHP’li seçmenin partililiğini eskisi gibi kimlik olarak
gördüğünü ve ona ‘vazgeçilmezlik’ yüklemeyi sürdürdüğünü
kim iddia edebilir? Esasen % 10 dolayındaki çekirdek
oyun dışında ‘Bu defa bunu deneyelim’ diyerek MHP’ye
yönelmiş seçmeni 1999’da geldiği karar noktasında tutacak
ne var?
DSP’ye
bile değil sadece Ecevit’e oy verdiğini düşünen kitlenin
savrulduğunu görmek için ankete ihtiyaç var mı? Ya da
benzer tahlilleri SP ve DYP için yapmak çok mu zor?
|