Avrupa
Birliği, Türkiye’deki siyasal partileri hem ayıran
hem birleştiren bir nitelik kazandı. Türkiyenin AB’ye
üyeliği, iki karşıt siyasal blok oluşturuyor. Bir
de bu iki eğilim arasında yer alan, ancak sesleri
duyulmayan politik çevreler var. Öte yandan 1970’li
yıllarda Türkiye’nin Avrupa Topluluğu’na girmesini
engelleyen Bülent Ecevit, bugün AB’nin savunucusu.
1970’lerden itibaren Batı’yı bir Hrıstiyan Kulubü
olarak gören ve siyasal söyleminin temeline yerleştiren
Milli Görüş-MNP-MSP-RP çizgisi de 28 Şubat sürecinde
evrilerek Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girmesini
savunan partiler arasında yer aldı. Aynı şekilde 1970’lerde
ortak pazara, AET’ye karşı çıkan MHP çizgisi de -bazı
önemli çekinceler koymakla birlikte- AB’ci siyasal
bloka dahil oldu. Türkiye’deki partilerin neredeyse
tamamı Kıbrıs konusunda AB’ye taviz verilmemesi ve
Rauf Denktaş’ın elinin güçlendirilmesinden yanadır.
DYP, Kıbrıs meselesinin AB üyeliğinden önce çözülmesini,
ANAP ise Kıbrıs müzakerelerinde Denktaş’ın esnek olması
gerektiğini düşünüyor ve Kıbrıs’ın AB üyeliği engelleyecek
bir soruna dönüştürülmemesini isteyerek farklı bir
eğilimi temsil ediyor. Diğer bütün partiler ise Kıbrıs’ın
ulusal bir mesele olduğunu, hiçbir şekilde taviz verilmemesi
gerektiği konusunda hemfikirler.
İPLER
YILMAZ’IN ELİNDE
Hükümetin
en küçük ortağı olan Mesut Yılmaz’ın ANAP’ı, Türkiye’nin
AB’ye girmesini en hararetle savunan partidir. Yılmaz
Hükümetin AB’den sorumlu Başbakan Yardımcısıdır.
ANAP ve DSP, AB’nin tam üyelik sürecine girmesi için
öne sürdüğü koşulların yerine getirilmesini savunuyorlar.
DSP içinde AB’ye karşı çıkan bir grubun olduğunu da
belirtmeliyiz. Mesut Yılmaz ise Türkiye’nin AB’yle
ilişkileri konusunda ipleri eline geçirmiş bulunuyor.
Yılmaz’ın Mecliste temsil ettiği sandalye sayısıyla
ters orantılı bir siyasal güç elde etmeyi ve AB kozunu
seçimden kazançlı çıkmaya tahvil etmeyi hesapladığı
anlaşılıyor. Eski ANAP’lı Hüsnü Doğan’ın kurduğu Avrasya
Partisi de Türkiye’nin AB üyeliğini savunuyor. Doğan,”Türkiye
idamın kaldırılması, ana dilde eğitim ve yayın hakkının
verilmesi gibi sorunları aşmalı. Öncelikle hükümetin
bu sorunları aşması gerekir” diyerek partisinin görüşlerini
özetliyor.
MHP’NİN
İŞİ ÇOK ZOR
Hükümetin
ikinci büyük ortağı MHP Türkiye’nin AB’ye girmesine
temelde karşı olmamakla birlikte, AB’nin öne sürdüğü
idam, ana dilde eğitim ve Kıbrıs gibi konularda muhalif
bir tutum izliyor. Idam cezasının kaldırılması ve
Kürtçe eğitim MHP tabanının en hassas olduğu konular.
Bu nedenle MHP, köşeye sıkıştırılan bir parti görünümünden
rahatsızlık duyuyor. Bir süre önce Mesut Yılmaz’ın
kulislerde AB konusunda “TSK’yı hırpaladık sıra MHP’de
gibi” bir takım sözler sarfettiği iddiaları iki parti
arasında ipleri nerdeyse kopma noktasına getirdi.
Bahçeli İzmir’de “MHP’nin ne Kürtçe eğitimde ne idam
cezasının kaldırılmasında verebileceği bir taviz yoktur.”
dedi. Mesut Yılmaz’ı kastettiği belirtilen konuşmasında
Bahçeli, “bazı çevreler Türkiye-AB ilişkilerini bir
‘ev ödevi’ mantığına indirgemekte, müzakere sürecini
tahrip edecek ölçüde ‘teslimiyetçi’ bir anlayışın
savunuculuğunu yapmaktadırlar. Bu zihniyet sahiplerini,
AB’yi de aynı gayret ve merakla sorgulamaya, Avrupa’nın
genişleme sancıları ve ürettiği iç çelişkiler üzerinde
kafa yormaya davet ediyoruz” şeklinde konuştu. AB
politikalarının çok yanlış bir satıhta devam ettiğini,
tek yanlı ve Türkiye’nin aleyhine işlediğini belirten
partinin ikinci adamı Şevkat Çetin de, AB’nin Kıbrıs,
Ege, Azerbaycan-Ermenistan meselesi ve PKK gibi konularda
tavizler istediğini belirterek, “Türkiye’nin AB üyelik
görüşmelerinde pürüz çıkaran, MHP’nin kabul edemeyeceği
ve ortaklarıyla anlaşmazlığa neden olan konular bunlar”
diyor. AB’ye tam üyelik hedefini MHP’nin ilke olarak
benimsediğini vurgulayan Çetin, “Ancak MHP, şartlar
dayatan, dostane bir yaklaşım sergilemekten uzak,
tavizler koparmaya çalışan AB ile ilişkilerin gözden
geçirilmesini zorunlu buluyor” şeklinde konuşuyor.
Iktidar bloku’ndaki çatlak önümüzdeki süreçte MHP’siz
koalisyon arayışlarını gündeme getiriyor. Ancak Hükümetin
AB ile ilgili her kararında-Ulusal Program’da olduğu
gibi- MHP’in de imzası var.
BBP
AB’YE MESAFELİ DURUYOR
BBP
AB konusunda çekinceli ve mesafeli bir tutum izliyor.
BBP, AB’nin öne sürdüğü koşullara muhalif. Hükümeti
AB’ye önemli tavizler vermekle eleştiren BBP, temelde
Türkiye’nin AB’ye üyeliğine karşı olmamakla birlikte,
yaşanan gelişmelerin Türkiye’ye zarar verdiğini düşünüyor,
AB’nin Türkiye’nin bütünlüğünü tehlikeye düşürecek
adımlar atmamasını istiyor. Genel Başkan Muhsin Yazıcıoğlu,
“Türkiye AB içinde şahsiyetli bir şekilde yer almalıdır.
Halihazır süreçte ise Türkiye zarar görüyor” diyor.
AB mevzuatının ciddi olarak değerlendirilmediğini
ve halka doğru yansıtılmadığını belirten Yazıcıoğlu,
“AB mevzuatını körün fili tarif etmesi gibi, herkes
kendine göre tarif ediyor. Sorunu olan her kesim için
AB, ilaç olarak görülüyor. Helsinki’de imza attığımız
mevzuata baktığımızda ise üniter yapımıza ve milli
bütünlüğümüze aykırı olarak Kıbrıs, Ege gibi ulusal
konularda Türkiye’ye zaaflar yüklüyor.” şeklinde konuşuyor.
AB süreciyle ilgili ciddi kaygılarının bulunduğunu
belirten Yazıcıoğlu, “Türkiye’nin geleceğini tek
yanlı politikalara ipotek etmek yerine çok yönlü seçeneklerimizi
de değerlendirmeliyiz. Elbette Türkiye, dışa açılmalıdır,
Enver Hoca’nın Arnavutluğu gibi içine kapanmamalıdır.
Ama gerçekleri de görelim” diyor.
TÜRKEŞ:
ÇİN SEDDİ’NDEN BERİ BATI’YA YÖNELDİK
Aydınlık
Türkiye Partisi Genel Başkanı Tuğrul Türkeş, idam,
ana dilde eğitim ve Kıbrıs gibi konularda koşullar
ileri sürülmesine itiraz ediyor. 2 Haziran’daki 1.
Olağanüstü Kurultayı’nda, “Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan
bu yana yüzünü Batı’ya yani gelişmeye, çağdaşlığa,
özgürlüğe çevirmiştir” diyen Türkeş, “Türkiye Tanzimat’tan
değil ta Çin Seddi’nden bu yana yüzünü çevirdiği Batı’nın
hak ettiği bir parçası olmak için fedakarlığa hazırdır.
Türkiye’nin neyi verip neyi alacağını çok iyi tartması
gerekir” şeklinde konuştu. Türkiye’nin genç nüfüsunun
yaşlanan ve sosyal güvenlik sistemi çökme ile karşı
karşıya olan Avrupa’ya avantajlar sağlayacağını belirten
Türkeş, “Mümbit ve geniş arazilerimiz, 774 bin kilometre
kare topraklarımız ile Avrupa’ya büyük katkılarımızın
olacağı tabiidir. Hür Avrupa içerisinde hem çalışan
işgücü olduğu kadar tüketecek toplum olarak da yani
güçlü bir Pazar olarak da Türkiye’nin AB’ye katkısı
açıktır. Bunun karşılığında Türkiye’nin talebi, ekonomisini
düzeltmek, sanayini güçlendirip güncellemektir” diyordu.
AK
PARTİ VE SP DE TARAF OLDU
Liderliğini
Recep Tayyip Erdoğan’ın yaptığı Adalet ve Kalkınma
Partisi de idam cezasının kaldırılması ve Kürtçe yayın
gibi konularda Hükümetin DSP ve ANAP kanadına şartlı
destek veriyor. Sözkonusu desteğin parti önündeki
bir takım engellerin ortadan kaldırılmasına sağlamaya
yönelik olduğu iddia ediliyor. Aslında çiçeği burnunda
yeni bir parti olan AK Parti, parti programına uygun
hareket ediyor. Parti Programı’nda, “Türkiye AB ile
ilişkilerinde, taahhütlerini ve Birliğin üyelik için
öteki aday ülkelerin de yerine getirmesini istediği
şartları bir an önce sağlayacaktır. Böylelikle gündemin
yapay sorunlarla meşgul edilmesini önlemeye çalışacaktır”
ibaresi yer alıyor. Anti-Batıcı Milli Görüş çizgisinden
gelen Saadet Partisi de AB’yi savunuyor. İdam ve Kürtçe
yayın konusunda ANAP, DSP ve AK Parti ile aynı kulvarda
yer alıyor. Tansu Çiller’in DYP’si Gümrük Birliği’ni
imzalayan bir parti. Bir takım politik manevraları
hariç tutarsak, Çiller AB konusunda Mesut Yılmaz ile
aynı koalisyon içinde yer almaya çoktan razı olmuş
gibi gözüküyor.
BAYAR
DA AB DİYOR
Mehmet
Ali Bayar’ın Demokrat Türkiye Partisi de Türkiye’nin
AB macerasını savunuyor. 18 Mayıs’daki DTP kongresinde
konuşan Bayar, Türkiye’nin 200 yıldır bir Batılılaşma
ve Avrupa’yla bütünleşme iradesi içinde olduğunu vurgulayarak,
“AB bizi alacaktır; çünkü Türkiye buna lâyık olacaktır.
İşini yaptığı için lâyık olacaktır, kendi insanı istediği
için dönüştürdüğü için, dönüştürebildiği takdirde
alacaktır” diyordu. Bayar Türkiye’nin AB’ye, kendi
değerleriyle gireceğini vurgulayarak şöyle konuşuyordu:
“Kimliğimizle, medeniyetimizle, değerlerimizle Avrupa’ya
yüzyıllardır olduğu gibi, Avrupa’nın kültürüne zenginlikler,
farklılıklar katacağız.” dedi. AB üyeliğinin bir Cumhuriyet
projesi olduğunu vurgulayan Bayar, “Avrupalılara sesleniyorum:
Burada Avrupalı bir ülke var, Avrupalı insanlar var.
Kimse onurundan, kimse haklarından bir şey vererek
size talip olmuyor. Hakkımızı istiyoruz, daha iyi
bir yaşam için. Avrupalı olduğumuz, dünyanın gittiği
istikameti takip ettiğimiz için AB’nin üyesi olmak
istiyoruz. Partimiz bunun arkasında, bu dönüşümün
içinde, yönlendiricisi, önderi olacaktır” diyordu.
TİBUK:
AB OLMAZSA AMERİKA
Besim
Tibuk’ın Genel Başkanlığı’nı yaptığı Liberal Demokrat
Parti, Türkiye’nin AB’ye üyeliğini desteklemekle birlikte,
farklı görüşler de ortaya atıyor. Tibuk, AB’ye pozitif
baktığını, ancak iktidara gelirse AB’ye girmeyebileceğini
de söylüyor. Gerekçe olarak Avrupa ülkelerinin önümüzdeki
süreçte çöküşe geçeceğini gösteriyor. LDP Genel Başkan
Yardımcısı Engin Güner Türkiye’nin AB’ye girme konusunda
geç kaldığını belirterek, olayın sürüncemede bırakılmamasını
istedi. Türkiye’nin Avrupa’nın bütünleşme hareketinin
dışında kalmaması gerektiğini belirten Güner, 1970’lerde
dönemin hükümetinin Yunanistan’la birlikte üyelik
müracaatı yapmamakla büyük bir fırsat kaçırdığını
belirterek, “Ödünsüz olarak elde edeceğimiz tam üyeliği
yıllardır elde edemediğimiz gibi, Yunan’ın insafına
bırakmış olduk. Bugün bırakınız tam üyeliği, adaylığı
bile Yunanistan ve Kıbrıs konularında ödünler vermek
suretiyle elde edebildik.” LDP’ye göre sivil toplum
kuruluşları, meslek odaları, basın-yayın kuruluşları,
sendikalar, işveren kuruluşları, siyasi partiler olarak
topyekün atağa kalkarak Brüksel’in kapılarını aşındırılmalıdır.
HAYDAR
BAŞ’IN AVRUPA SEFERİ
Kadiri
Şeyhi Haydar Baş’ın ruhani liderliğini üstlendiği
Bağımsız Türkiye Partisi, AB’ye en fazla karşı çıkan
bir parti görünümünde. BTP’nin politik söylemi AB
karşıtlığıyla özdeşleşmiş durumda. AB’nin İstanbul
suriçinde bir Ortodoks din devleti kurulmasını, Ayasofya’nın
kiliseye çevrilmesini, Güneydoğunun koparılmasını,
Kıbrıs’ın Rum’a, Ege’nin Yunanistan’a verilmesini
istediğini öne sürerek, “Hamasi duygulardan kaynaklanan
gerekçelerle biz AB’ye karşı değiliz. Çünkü AB’ye
girdiğimiz zaman elimizden bir çok menfaatler yok
oluyor. Varlığımız elimizden gidiyor. Avrupa, müteferrik
Avrupa devletlerini bir araya getiriyor, bunlardan
bir Avrupa Devleti kuruyor. O, parçaları bütün haline
getirirken bize ‘Bütünleri parçalayın, dağılın’ diyor.
Böyle bir dünyaya siz ‘evet’ diyebilir misiniz? İşte
ben de bunun için ‘AB’ye hayır!’ diyorum” şeklinde
konuşuyor.
CHP
ÖTEDEN BERİ SIKI AB’Cİ
CHP,
Türkiye’nin AB’ye girmesini desteklemekte ve AB kriterlerinin
vakit yitirilmeksizin yerine getirilmesini istiyor.
CHP Genel Başkan Yardımcısı, İnal Batu, CHP’nin Avrupa
Sosyalist Partiler Birliği’nin üyesi olan tek parti
olduğunu belirterek şunları söylüyor: “Türkiye’yi
birbirine düşüren ana dilde yayın, idam cezası gibi
konuları biz 1980’li yıllarda parti programına koyduk.
İdamı ceza olarak değil, ilkel öç duygusu olarak görüyoruz.
Güneydoğu raporumuzda ana dili öğrenmenin gerekli
olduğu, bu durumun bireysel özgürlük kapsamında görüldüğü
belirtiliyor. Birileri bunu unutuyor. Lozan Antlaşması
da zaten bunu söylüyor. Herkes anadilinde eğitim görmeli
diyor. Bu özellikleri AB’nin bir komplosu gibi görenlere
bunu hatırlatmak lazım. 80 yıl önce Cumhuriyet kurulurken
bu hakları vatandaşlara vermişiz zaten”
SOYSAL
GB’Yİ DÜZELTECEK
CHP’den
kopanlar tarafından kurulan SHP de sıkı AB’ci. Genel
Sekreter Fikri Sağlar, “Türkiye AB’ye üyelik için
ne yapması gerekiyorsa bunların tamamını yapma kararlılığını
ortaya koymalıdır. Bunu AB istiyor diye değil, Türkiye
için ve dünyanın geldiği noktayı görerek yapmalıdır”
diyor. Bağımsız Cumhuriyet Hareketi’nin kurucusu
Mümtaz Soysal ise isminin AB karşıtı cephede anılmasını
istemiyor. 28 Nisan’daki bir panelde Erol Manisa’lının,
“Türkiye, ABD ve AB’den gelen dayatmaları, başta Rusya
ve İran olmak üzere, Asya ülkeleriyle dengelemelidir.
ABD ve AB’ye bağlılık ilişkilerini gevşetmeyi başaramayan
bir Türkiye, mutlaka bölünecektir” sözleri üzerine,
“Manisalı’nın konuşmasını da duyduktan sonra AB’ye
ve dış dünyaya açılmaya karşı çıkan insanlar olduğumuz
yönünde kuşku doğmuş olabilir. Bu doğru değildir”
dedi. Gümrük Birliği anlaşmasını iptal etmeyeceklerini
de belirten Soysal, GB’nin, uygulanışı sırasında yeniden
müzakere edilebilecek bir sistem olduğunu belirterek,
“dişe diş müzakere edip, şurası böyle uygulanacaktır
demek lazım. Ama Türkiye şansını büyük ölçüde kaçırdı.
AB’ye üye olmadan GB’yi imzalayan ilk ve son ülke
olarak, maalesef zarar görmeye devam edecek. Çaresi;
GB’yi olumluya çevirebilecek bir sanayileşme programıdır.
O zaman GB lehimize işleyebilir” şeklinde konuştu.
RADİKAL
SOL, AB KARŞITI
Radikal
sol partilerden Emeğin Partisi(EMEP), Türkiye Komünist
Partisi ve Devrimci Sosyalist İşçi Partisi, AB’ye
karşı olan partiler arasında yer alıyorlar. Doğu Perinçek’in
İşçi Partisi de AB’ye karşı sert bir muhalefet yürütüyor.
EMEP’e göre AB, uluslararası tekellerin birliğidir.
Türkiye AB’ye girerse halkın durumu daha kötü olacak.
EMEP açıklamasında, “Türkiye’nin AB aday üyeliğine
kabul edilmesinin ardından, sermaye ve hükümet başta
olmak üzere; liberali, solcusu, milliyetçisi, muhafazakârı
bütün siyasi çevreler tarafından bir ‘Demokrasi gelecek’
rüzgarı estiriliyor. Bu rüzgar, emekçi kesimler ve
gençlik arasında önemli bir etki yaratmış durumda.
Bu yönüyle demokrasi mücadelesinin bugünü ve geleceğini
olumsuz etkiliyor.”deniliyor. “AB’nin her derde deva
olacağı temelinde yaratılan yanılgı, Avrupa ülkelerindeki
demokratik hak ve özgürlüklere duyulan özlemi kendisine
dayanak yapıyor. Avrupa’daki yaşam standartlarının
ve sosyal hakların, Türkiye gibi yarı sömürge ülkelerden
ileri düzeyde olduğu bir gerçektir” denilen açıklamada,
“Ancak bunun AB üyesi ülkelerin egemen sınıfları tarafından
halka bahşedilmiş bir lütuf olmadığı gerçektir. Haklar
ve özgürlükler, Avrupalı emekçilerin uğruna ağır bedeller
ödedikleri mücadeleler sonucunda, AB’nin iplerini
elinde tutan uluslararası tekellerin vermek zorunda
kaldıkları tavizler sonucu elde edilmiştir” ibareleri
yer alıyor.
ÖDP
İKİ ARADA BİR DEREDE
Özgürlük
ve Dayanışma Partisi, AB konusunda iki arada bir derede.
ÖDP’lilere göre AB’nin birtakım demokratik kazanımları
olabilir, ama kaybettireceği çok şeyler de var. Öte
yandan AB aday üyeliği işleyen bir süreçtir, evet
ya da hayır demenin reel bir karşılığı yok. ÖDP, idam
cezasının kaldırılması ve ana dilde eğitim gibi konuları
önceden savunuyor ve AB tartışmalarının dışında tutuyor.
Genel Başkan Ufuk Uras, ÖDP 2. Büyük Konferansı’nda
“Solun artık, ‘Sermaye AB’yi destekliyor. O halde
biz karşı çıkalım’, ‘Faşist Alman Ulusal Partisi AB’ye
karşı, o zaman biz destekleyelim’, ‘MHP YÖK’e karşı,
öyleyse biz destekleyelim’ ya da ‘Kosova’daki mezalimi
islamcılar protesto ediyor, biz farklı davranalım’,
‘PKK’da, Demirel’de AGİT’i destekliyor, demek ki ikisi
de aynı yolun yolcusu’, türünden çocuk aklına dayalı
mekanik muhakeme tarzını sorgulaması gerekiyor” diyor
ve ekliyordu: “AB süreci bizi ilgilendirmiyormuş gibi
davranmak yerine, ÖDP, alternatif bir Avrupa tasarımını,
emek eksenli bir Avrupa fikrini, 3. Dünya ülkelerinin
emekçileriyle dayanışmaya dayanan bir perspektifle,
Avrupa’daki anti-kapitalist, muhalif, sosyalist partilerle
diyalog içinde geliştirmelidir.”
TKP:
AB’Yİ İSTEMİYORUZ
Türkiye
Komünist Partisi’ne göre, AB’ye konusunda yalanlar
uyduruluyor. Komünist gazetesinde yer alan bildiride,
“AB’ye tümüyle teslim olmaya karar verenler, “onurlu
üyelik” diye birşey uydurdu. Emperyalistlerin kucağına
“onurlu” bir şekilde oturmak mümkünmüş gibi... Kimileri
de “Biz AB’nin bizden istediklerini, onlar istedi
diye değil, bize lazım olduğu için yapmalıyız” diyor.
Bu ülkenin insanlarına sabah akşam yalan söylüyorlar”
ibareleri yer alıyor. AB’nin tek derdinin, aralarında
Türkiye’nin de bulunduğu üye adaylarını daha fazla
sömürmek olduğunun kaydedildiği bildiride “Gümrük
Birliği Antlaşması, AB’nin Türkiye’ye dönük politikasının
ne olduğunu somut olarak göstermişti. Yalnızca Gümrük
vergilerinin azaltılması yüzünden milyarlarca dolar
zarar edildi.
AB,
Gümrük Birliği sonrasında uğrayacağı zarar nedeniyle,
5 yıl içinde Türkiye’ye 375 milyon euro hibe etmeyi
ve 750 milyon euro’luk borç vermeyi taahhüt etti.
Sonuçta, 1 euro bile verilmedi!” deniliyor. AB’nin
Kürt politikası ise “Kürt emekçilerinin hertür sınıfsal
taleplerinden vazgeçmeleri karşılığında, kimi ‘kültürel
haklar’ tanınmasından ibaret. Daha fazla sömürü karşılığında
Kürtçe konuşma hakkı!” Diğer taraftan Türkiye AB’ye
girse bile ikinci sınıf üye olmaktan kurtulamayacak.
Alevi
örgütler yüzlerini AB’ye çevirdi
Avrupa’daki
Alevi örgütleri ve Türkiye’deki bağlantılı örgütleri
AB’ci blokta yer alıyorlar. AB’nin “Katılım Yolunda
Türkiye’nin İlerlemesi Üzerine Komisyon’un Periyodik
Raporu 2000”de ilk kez olarak Alevilerle ilgili ibarelerin
yer alması, Alevilerin AB’yle ilgili beklentilerini
harekete geçirdi. Dr. İsmail Engin, Alevilerin Türkiye’de
nüfusun yarısını oluşturdukların belirterek, “Avrupa’da
sayıları bir milyonun civarındadır. Bunlar hesaba
katılmayacak sayılar değildir” diyor . AB’nin Alevilerle
iyi ilişkiler geliştirmek zorunda olduğunu vurgulayan
Engin, “Böylesi bir ilişki hem AB hem Aleviler için
olumludur. Avrupa Parlementosu’nda bu yönde küçük
girişimler olduysa da, bu tür girişimlerin pratik
ifadesi yok. İlişkiler daha yoğunlaşmalı, ciddileşmelidir.
Buna Alevilerden çok AB’nin ihtiyacı vardır” diyor.
ALEVİ
SORUNU AB’YE TAŞINIYOR
Almanya
Alevi Birlikleri Federasyonu ile Türkiye’deki Alevi
Bektaşi Kuruluşları Birliği AB için lobi yapıyor.
ABKB bir süre önce ismindeki Alevi sözcüğünden ötürü
kapatıldı. ABKB’nin 25 Nisan’da “Avrupa Birliği Türkiye
Aleviler” konulu panelinin açılış konuşmasını Mesut
Yılmaz yaptı. ABKB’den Ali Yıldırım Kopenhag kriterleri
olarak ifade edilen değerlerin Alevilerin öteden beri
sahiplendiği değerler olduğunu söyledi. Almanya Alevi
Birlikleri Federasyonu Başkanı Turgut Öker de “Avrupa’da
özgürce örgütlenen Aleviliğin kendi ülkesinde yasaklı
olmasının kabul edilemez olduğunu” ifade etti. Öker
Avrupa Alevi Konfederasyonu’nu Brüksel’de Avrupa Aleviler
Birliği adıyla kuracaklarını dile getirdi. Öker şöyle
devam etti:”Biz Aleviler Türkiye’nin girmek istediği
AB’ye bir anlamda çoktan girdik. 6-7 Nisan 2000’de
Avrupa Parlementosu’nda 150 Alevi delege ile toplantı
yaptık. Yerimizin AB olduğunu ifade ettik. AP Milletvekili
Ozan Ceyhun bu ziyaretimizin Türkiye’nin AB’ye girmesine
olumlu katkısı olduğunu belirtti. AB’ye demokrasi
düşmanları karşı çıkıyor. Çıkarları otoriter ve anti
demokratik yapılanmadan yana olanlar karşı çıkıyor.
Biz demokrasiden yanayız.”
ALEVİ
ÖRGÜTLER BRÜKSEL’DE
Avrupa’daki
Alevi örgütleri Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu
(AABK) adıyla Avrupa’nın başkenti Brüksel’de kuruldu.
18 Haziran’da Avrupa Parlamentosu’ndaki kuruluş Kongresine
Avrupa Parlamentosu Vize Başkanı David Martin, Avrupa
Parlamentosu SPE Grup Başkanı Martin Schulz, Avrupa
Türkiye Delegasyon Başkanı Joost Lagendieck katıldı.Kuruluş
Kongresinin moderatörlüğünü Avrupa Parlamentosu Milletvekili
Ozan Ceyhun yaptı. Genel Başkan seçilen Turgut Öker
konuşmasında: “AABK, Avrupa ve Türkiye’de yaşayan
Alevilerin haklarının, Anayasalarca güvence altına
alınması mücadelesini destekler ve Türkiye Alevi
hareketiyle dayanışmada bulunur. Bu sadece Aleviler
açısından değil, Türkiye`nin AB’ye girmesini ve Avrupa
ile her yönden bütünleşmesi açısından da son derece
önemli bir gelişmedir. Türkiye`nin eşit koşullarda
ve eşit haklarla Avrupa`da yer alması için sivil toplum
örgüt olarak üzerimize düşen görevi yerine getireceğimize
inanıyorum. Biz Aleviler Türkiye- Avrupa sentezinde
en başta yerimizi almaya hazırız. Bunu kültürümüz
için, öğretimiz için, insanların kardeşliği ve dayanışması
için ve barış içinde bir Avrupa için istiyoruz” dedi.
Türkiye’deki
bütün alevilerin Avrupa Birliği’ne Öker ve arkadaşları
gibi bakmadığını da vurgulamak gerekiyor. Örneğin
Cem Vakfı Başkanı İzzettin Doğan’ın Turgut Öker’i
aleviliği siyasete alet etmekle suçlayarak eleştirmişti.
Doğan açıklamasında AABF ve Turgut Öker için, “İkide
bir Türkiye’ye gelip siyasete şu veya bu şekilde
karışılmamalıdır” ibarelerini de kullanmıştı.
Kürt
örgütleri AB’ye çok sıcak
Kürt
partileri için Avrupa Birliği emniyet sübabı olarak
görülüyor. Halkın Demokrasi ve Barış Partisi (HADEP),
kapatılan Demokratik Kitle Partisi (DKP) ile bir süre
önce kendisini fesh ederek Hak ve Özgürlükler Partisi
(HAKPAR) ile birleşen Demokrasi ve Barış Partisi (DBP),
parlamentoda yer almayan Kürt partileri olarak, AB
üyeliğine yoğun destek veren, çalışmalarını ağırlıklı
olarak bu yönde sürdüren partiler. Son seçimlerde
yüzde 4.5 gibi bir oy alan, başta Diyarbakır Büyükşehir
Belediyesi olmak üzere çok sayıda il ve ilçede belediye
başkanlıkları kazanan HADEP, idam cezasının kaldırılmasını,
Kürtlere, kültürel hakların verilmesini istiyor. Ulusal
Program’da yeralan kültürel haklara dikkat çeken HADEP’li
yöneticiler, Kürtçe TV yayınının yanı sıra, anadilde
eğitimin önünün açılması gerektiğini de savunuyor.
HAKPAR
da AB yolunda
Türkiye’nin
Avrupa Birliği’ne katılmasını savunan bir diğer parti
ise, Abdulmelik Fırat’ın kurduğu Hak ve Özgürlükler
Partisi. HAKPAR Genel Başkanı Fırat AB’yi desteklediklerini
ifade ediyor, HADEP yöneticileri gibi Kürtler’e, anadilde
yayın ve eğitim gibi kültürel haklarının verilmesi
gerektiğini savunuyor. HAKPAR’ın, HADEP dışında kalan
siyasi eğilimleri (yukarıda belirttiğimiz gibi DBP,
bu partiye katıldı, DKP’den de katılanlar oldu) bir
çatı altında toplamaya çalıştığına dikkat çekmekte
de fayda var.
Diğer
partilerde yeralan Kürtler
DSP,
ANAP, DYP, SP ve AK Parti’deki Kürt kökenli milletvekillerinin
büyük çoğunluğu da Türkiye’nin AB üyeliğinden yana
ve hem kendi partilerinde hem de parlamentoda AB üyeliği
konusunda çalışmalar yürütüyorlar. Özellikle ANAP’ta
yeralan Kürt kökenli milletvekilleri, Avrupa Birliği’nden
Sorumlu Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı olan
genel başkanları Mesut Yılmaz’a, bu konuda büyük destek
veriyor ve yalnız bırakmıyorlar.
Büyük
Sermaye zaten AB’ci
Türkiye’nin
AB üyeliğini en fazla isteyen bir diğer kesim de büyük
sermaye. TÜSİAD’ın temsil ettiği sermaye geçtiğimiz
günlerde gerçekleştirdiği bir etkinlikle gövde gösterisi
yaptı. TESEV Başkanı Can Paker, AB için cansiperane
çalışan bir isim. AB’nin üye her ülke için bağlayıcı
temel kriterler getirdiğini ifade eden Paker, “Avrupa’nın
temel ilkelerini zorlayarak AB’ye girmeye çalışmak,
ne kadar Avrupalı olmaktan uzak olduğumuzu ispattan
başka bir hedefe hizmet etmez” diyerek görüşlerini
özetliyor. Geçtiğimiz günlerde AB ve Türkiye konulu
bir anketin sonuçlarının açıklandığı toplantıda konuşan
Paker, kentlisi köylüsü, sağcısı solcusu, genci yaşlısı,
doğusu batısı yurdun tüm kesimlerinin AB’ye üyelik
isteğinin yüksek olduğunu söyledi. AB’ci lobinin etkili
isimlerinden Paker, halkın beklentilerini cevapsız
bırakacak bir siyasi yapının devam edemeyeceğini söyledi.
Ekonomik kriz içinde yaşayan Türkiye’nin AB’yi sadece
bir zenginlik projesi olarak değil rüşvet ile yolsuzlukların
önüne geçilmesi ve demokratik hayatın gelişimi için
de bir çıkar yol olarak gördüğünü söyleyen Paker,
Türk halkının % 90’nının demokrasinin işleyişinden
memnuniyetsiz olduğunu ve bu yüzden AB üyeliğinin
aynı zamanda Türkiye için bir demokrasi projesi olduğunu
belirtti. Paker halkın demokratik hak ve özgürlüklerin
genişlemesine çok yüksek destek verdiğini, ancak AB
tartışmalarında sert milliyetçi bir söylemle karşı
karşıya kaldığında çekingen davrandığının da altını
çizerek, % 40’lara varan bir kitlenin her şeye rağmen
AB taraftarı olduğunu vurguladı.