|
Türkiye,
Apo ile önemli bir inisiyatif elde etmiştir.
Bu kozunu, hem Türkiye'nin iç barışı
ve refahı için, hem de Ortadoğu ve Avrasya'da
etkinlik için akıllıca değerlendirebilir.
|
|
|
İdam
konusu, Türkiye'yi çokça uğraştıracak görünmektedir.
Volkan patlaması gibi Türkiye gündeminde ara ara idam
tartışması patlamaktadır. İtiraf edilmese ve genel bir
hukuk konusu gibi konmaya çalışılsa da siyaset ve devlet
Apo'ya ne tür bir muamele yapacağını bilemenin kararsızlığı
içinde… Daha derinde ise, bazılarının Kürt bazılarının
güneydoğu adını verdiği, AB'nin dayatmalarıyla iyice
karmaşık hal alan soruna nasıl yaklaşacağını bilmemenin
sıkıntısı yaşanıyor. Türkiye, silahlı mücadeleyi kazandı.
Fakat hiçbir siyasi veya stratejik proje hazırlığı yapmadığı
ve sadece terör penceresinden baktığı için sorun AB
ile ilişkilerin kapsamında yer alınca kelimenin tam
anlamıyla "arapsaçına" döndü. Apo'nun önce idam edilip
sonra cezanın kaldırılması, idam karşılığında bir kaç
milyon dolar ceza ödenebileceği gibi ilkesiz, tutarsız,
öngörüsüz ve Türkiye'nin hüzünlü sahipsizliğini gösteren
çözüm yolları (!) öne sürülmektedir.
İDAM KARŞITLARI
İdamı savunanlar kadar, idamın kalkmasını isteyenlerde
de siyasi akıldan eser yok. İdamcılar nasıl, tabanlarına
selam çakıyor ve Türkiye'nin ali menfaatlerini ayaklar
altına alıyor iseler, karşıtlar da idamın Türkiye'yi
aştığını ihsas ederek, çaresizliklerine kılıf uyduruyorlar.
On binlerce cana, milyarlarca dolara mal olan Türkiye'nin
en "kritik" sorunu hakkında AB ağzıyla konuşuyorlar.
Acizliklerini itiraf etmek ve halkı doğru bilgilendirmek
yerine, AB maskesi takıyorlar. Ama güneydoğu sorunu
AB'nin değil, Türkiye'nin sorunu ve bu siyasetçiler
milletten bu ve benzeri problemleri çözmek için oy alarak
geldiler. İdama karşı olmakla, özgüvensizlik ve AB yalakalığı
iç içe geçti… Hem sağ hem soldan çok sayıda taraftarı
bulunan bu cephe, iç dinamik diye bir şey tanımadığı
gibi "kendi meselesine sahip" çıkmayı da müstehzi bir
tavırla karşılıyor. Türkiye'nin dış dinamiklerce teslim
alınmasından hiçbir rahatsızlık hissetmiyor. Ne yitip
giden canlar, ne parçalanan hayatlar, ne yaşanmış onca
acıya dair içlerinde küçük bir his bile taşımıyorlar.
AÇMAZLAR...
Güneydoğu sorununun insani tarafını sadece bu siyaset
esnafları değil, devlet de unutmaya mecbur kalmış görünüyor.
Ölen, ölmüştür. Türkiye'nin son yirmi yılına damgasını
vuran trajediyi hissedecek, düşünecek, bu trajedinin
muhasebesini yapacak zerre bir duyarlılık taşımıyorlar.
Anadolu'nun şehit cenazeleriyle yas tutan köyleri, kasabaları,
şehirleri Türkiye'de değil de sanki bilinmeyen bir ülkede
yer alıyor. Bu noktada Türk ya da Kürt olmak çok da
önemli değil. Anadolu, Anadolu evlatları saygıdeğer
bulunmuyor. Onlardan sadece ve sadece ölmeleri ve maraba
olmaları isteniyor. Şimdi bir de "AB, ne derciler" çıktı.
AB'nin her istediği yapılmalı, her önerdiği kabul edilmelidir.
Çünkü bir kere oligarşi geleceğinin Ankara'dan kurtulmak
ve Türkiye'yi Brüksel'e bağlamakta olduğuna karar vermiştir
ve bu gizli emelini Avrupa cenneti tasvirleriyle Türk
halkına da yutturmak istemektedir. Ne oligarşi ne AB
Türk milletinin çıkarlarını gözetmekle sorumlu değildir.
Güneydoğuda ölen çocuklar Avrupa'nın veya oligarşinin
çocukları değildir. Bunların tek hedefleri Türkiye'nin
nüfuz altına alınması ve bu eşitsiz ilişki içinde tutulmasıdır.
AB, elbette Türkiye'de her an yeniden düzenleyebileceği
etnik bir mozaik tablo görmeyi ister ve bunun için çalışır.
Fakat güneydoğu sorunu Türkiye için hayat-memat meselesidir
ve buna rağmen Türkiye, problemle ilgili ne AB, ne oligarşi
ne yazık ki hatta KADEK kadar hazırlıklı değildir. AB,
Türkiye'yi köşeye sıkıştırmıştır ve sürekli ev ödevleri
vermektedir. Türk görünümlü oligarşi ise AB'nin koltuğu
altında Türk milletini ve devletini gereğinde azarlamakta,
gereğinde tehdit etmektedir. İdam kalkmazsa Türkiye,
AB üyeliğini unutmalı imiş. Şüphesiz bunların dertleri
Kürtler de, Apo da değildir. İdam üzerinden devleti
sıkıştırmak ve tavize zorlamaktır. Hiçbir meselesini
çözemeyen devlet de Apo'yu nereye koyacağını kara kara
düşünmektedir. Batıcı oligarşi bugünlerde milli görüş
geleneğini ve buradan türeyen partileri de yedeğine
almayı başardı. Milliyetçilikle ve Apo'nun Türkiye'ye
teslim edilmesini istismar ederek hükümet ortağı olan
parti bile "beni, bu işe bulaştırmayın da ne yaparsanız
yapın" havasında… İstiklal Marşı ve Çanakkale destanını
meydanlarda haykırarak siyaset merdivenlerini tırmananlar,
ya AB'ye sahte ve kof bir muhalefet görüntüsü çizmekteler,
ya da AB kervanına katıldılar. İstiklal Marşı ile Kopenhag
Kriterlerinin hangi bağlamda mecz edileceği ise başlı
başına bir soru işareti… Buradaki temel sapma, milletin
değerlerini savunmak adına ortaya çıkarılmasına karşın,
dışarıdan güç devşirip siyasette başarı için Türkiye'nin
bir kenara atılmasıdır. Yani iş iyice çığırından çıktı,
can sıkıcı oldu. İdama karşı çıkanlar da, idamı savunanlar
da Türkiye'nin önünde başlı başına sorun haline gelmişlerdir.
İdamcılar, düşüncesizlikleri, kısır siyaset anlayışları
ile, idam karşıtları, akıllarını kiraya vermekten telafisi
zor zararlara yol açacaklardır. Siyaset, kin ve intikam
hissiyle yapılacak bir iş değildir. Çünkü siyasi kararlar,
milletin kaderini tayin eder. Türkiye'nin kinden, intikamdan
kazanacağı hiçbir şey yoktur. Siyaset, akıl işidir ve
akıl ile uzun dönemli yapılmalıdır. Burada esas, alınacak
karar, atılacak adımların top yekun milletin barışını,
refahını ve onurunu yüceltmesidir. Kararlar eğer bu
sonuçları yaratmaktaysa doğru ve haklıdır.
TÜRKİYE'NİN FIRSATI
Türkiye, Apo ile önemli bir inisiyatif elde etmiştir.
Bu kozunu, hem Türkiye'nin iç barışı ve refahı için,
hem de Ortadoğu ve Avrasya'da etkinlik için akıllıca
değerlendirebilir. Bu bağlamda iç ve dış dinamikler
birbiriyle son derece ilintilidir. Türkiye, Kürt sorununu
çözemezse bölgesel etkinliği de hayal olacaktır. Bölgesinde
etkili bir güç olmak yolunda ancak bu sorunu çözdüğünde
ilerleyecektir. Türkiye, Kürt siyaseti sahibi olmadan
Irak'ın yeniden düzenlenmesinde yaya kalacaktır. Ondan
da ötesi sınırlarında baş edemediği, algılayamadığı
bir sorun ile kucak kucağa yaşayacaktır. Elbette bu
sorun sadece sınır-ötesi olmadığından, Türkiye içini
de doğrudan etki altına alacaktır. Türkiye, bu derece
önemli bir kozunu intikam güdüsüne kurban edemez. Türk
güvenlik güçleri mi yakaladı, başkaları mı teslim etti
tartışmasını bir yana koyup, Apo hiç olmazsa bu aşamadan
sonra Türkiye'nin zaafı değil, gücüne dönüştürülmeli
ve bu koz akıllıca oynanmalıdır. AB yalanlarına kanan
binlercesi olmasına rağmen Kürt sağduyusu geleceğin
Türkiye'de olduğunu bilmektedir. Yeter ki Kürt siyasi
hareketinin ajanlaşan unsurları tasfiye edilebilsin,
kitleyle bağları koparılabilsin ve Kürt halkı yeniden
kazanılabilsin…
SONUÇ
Avrupa'nın Apo'nun idamını istemediğini düşünenler yanılmaktadır.
Gerçekte AB, Apo'nun idamına çok sevinecektir. İdam,
iki yanlı AB lehine sonuç yaratacaktır: Türkiye, daha
da köşeye sıkıştırılacak ve insan hakları sicili üzerinden
dayak yiyecek, aynı zamanda Diyarbakır kapıları ardına
kadar AB'ye açılacaktır. Türkiye, Kürtleri altın tepside
AB'ye hediye edecektir. Kürt siyasi temsili Avrupa'nın
eline geçecektir. Haklar, özgürlükler, demokrasi gibi
güler yüzlü etnik ayrılıkçılık belası ile mücadele etmekte
Türkiye hayli zorlanacaktır. Kürt davası için şehit
(!) olmuş bir Apo, Kürt nefretini tetikleyen bir kahraman-sembole
dönüşecektir. Türkiye'nin elinde idam halinde uygulamaya
geçireceği kapsamlı, demokratik ve bütünleştirici bir
planı varsa, buyursunlar Apo'yu idam etsinler. Eğer
yoksa, (ki öyle anlaşılıyor) Türkiye, Apo kozunu akılla
oynamalıdır.
|