|
ABD’nin
1990’larda uygulanan sîyasetten ve ABD-Rusya
ilişkilerinden çıkardığı ders, zayıf
bir Rusya’nın hiç kimsenin
çıkarına olmadığıdır. Rusya’nın kendi
nükleer silahlarının güvenliğini sağlaması
ve dış pazarlara petrol ve doğalgaz
sevkedilmesi dahil kendi ülkesinde kânun
ve nizamın hâkim olmasını temin etmesi,
ABD’nin milli güvenliği ve uluslar arası
güvenlik için önemlidir. Zayıf ve yönetilemeyen
bir Rusya’ya nazaran sorumlu bir liderlik
altındaki güçlü bir Rusya, ABD’nin ve
genel olarak Batı’nın daha çok yararınadır. |
|
|
Vladimir
Putin’in Rusya Federasyonu Başkanlığına genel seçimle
gelmesinden birkaç ay önce, 2000 yılının Ocak ayında
yayımlanan “Rusya Federasyonu’nun milli Güvenlik Konsepti”
(1) dünya toplumu içinde Rusya’nın yerini şu ifadelerle
tespit ediyordu: “Dünyadaki durum, uluslar arası ilişkiler
sisteminin dinamik bir değişimi ile dikkat çekmektedir.Bu
ilişkilere, iki kutuplu çatışmaların bittiği içinde
bulunduğumuz çağda birbirini dışlayan iki eğilim hakim
olmaktadır.
Birinci
eğilim, önemli miktarda ülkenin ve onların meydana getirdiği
birliklerin ekonomik ve siyasi durumlarını kuvvetlendirme
ve uluslar arası faaliyetlerde çok taraflı yönlendirme
mekanizmasını geliştirme olarak kendini göstermektedir…
Rusya bu esaslar dahilinde çok kutuplu bir dünya ideolojisinin
geliştirilmesini kolaylaştıracaktır.
İkinci
eğilim, ABD tarafından liderliği yapılan gelişmiş Batı
ülkelerinin hakimiyetine dayalı bir uluslar arası ilişkiler
yapısı yaratma ve devletler hukukunun bütün normlarını
ihlal edip, her şeyden önce askeri güç kullanarak küresel
siyasetin temel sorunlarına tek taraflı çözümler getirme
olarak beliriyor.”
ABD
Başkanı George W.Bush’un 23-26 Mayıs 2002 tarihinde
Rusya’ya yaptığı resmi bir gezide ABD ile Rusya Federasyonu
arasında önemli mahiyette antlaşmalar imzalandı.Bu ziyaretin
hemen sonrasında yapılan NATO zirve toplantısında Rusya
Federasyonu, Devamlı olarak Doğu’ya doğru genişlemesinden
endişe ettiği NATO’nun âdeta yirminci üyesi olacak şekilde
ittifakın bütün karar alma süreçlerine veto hakkı olmasa
da bir NATO ülkesi(!) oldu.
Dünya
sîyasi ortamında ne değişti? Neden Rusya Federasyonu’nun
yukarıdaki sîyasi değerlendirmesinden 2,5 yıla yakın
bir zaman geçmesine rağmen Rusya sîyasi tavrını bu şekilde
önemli ölçüde değiştirdi? Aşağı yukarı bir seneye yakın
bir zamandan beri âdet olduğu vechile böylesine dramatik
değişikliklerin sebebi ve başlangıç tarihi olarak 11
Eylül 2001 tarihinde olan olay gösterilmektedir. Bu
tarih o kadar sık kullanılmaktadır ki artık 11 Eylül
demek bile uzun laf söylemek olmakta ve Dokuz Onbir
(9/11) (Eylül’ün dokuzuncu ay olmasından dolayı) diyerek
malûm olaya atıfta bulunmaktadır.Rusya’nın sîyasi tavrını
değiştirmesi de usûlen bu yazıda 11 Eylül’e bağlanacak,
usûlün dışında başka sebeplerin de var olabilme ihtimali
araştırılacaktır.
PUTİN
NE İSTİYOR?
V.Putin’in,Ağustos
1999’da Başbakanlığa, Aralık 1999 sonunda Başkan vekilliğine
geldikten sonra girdiği başkanlık seçimlerinde iki
konu üzerinde ısrarla durmuştu: Çeçenistan sorunu çözülecek
ve ülkede kânun ve nizan sağlanacaktı.Kânun ve nizan
kavramının içine suç örgütleri ve ekonomik oligarşi
ile mücadele kadar Federasyona bağlı cumhuriyetlerin
merkezi yönetimin sıkı kontrolü altına alınması da giriyordu.Çeçenistan
sorununa hızlı bir çözüm bulma ihtimali gittikçe azalmaktadır.
Putin’in Şubat 2002’de suç örgütlerine karşı açtığı
savaş da kânun ve nizamı tesis etmekteki başarısızlığı
göstermektedir.
V.Putin’in
yapmayı düşündüğü ve ülkenin gerçekten ihtiyaç duyduğu
reformlar ülke içinde sert muhalefetle karşılaşmaktadır.Rusya’nın
Dünya Ticaret Örgütü’ne girme projesi de bürokrasinin
ve yeni yeni gelişmekte olan Rus sermayedar sınıfının
karşı koymasıyla sallantıdadır. Güçlü bir kamuoyu desteği
olmaksızın Putin’in yapmayı düşündüğü reformları başarı
ile uygulamaya koyması mümkün görülmemektedir .Ancak
dış siyaset alanında bir başarı kazanılması, ABD ile
eşit statüde olma görüntüsün verilmesi ve Avrupa’nın
güvenliği konularında kendisine daha güçlü bir söz hakkı
verecek şekilde NATO ile yeni ve kapsamlı bir ilişki
içine girilmesi, Putin’e bu kamuoyu desteğini verebilirdi.
ABD’nin
Rusya’ya karşı olan siyasetinde 2001 yazından itibaren
görülmeye başlanan yumuşama ve tabii 11 Eylül’den sonra
kendine Avrasya’da yeni dostlar arama ihtiyacı, Putin’e
bir dış sîyaset atağı yapma fırsatını sağladı. Rusya’nın
bu dış sîyaset atağından beklentileri stratejik, sîyasi
ve ekonomik olarak üç başlık altında özetlenebilir.Moskova’nın
bakış açısına göre ABD ile stratejik bir çerçeve içinde
ortaklık antlaşması yapmak, en azından böyle bir çerçeve
içinde ilişkileri yürütmek Rusya’nın özel statüsünün
kabûlü anlamına gelecekti. Böyle bir stratejik çerçeve,
ABD’nin geniş nükleer stoklarını sınırlandıracak ve
bu ülkenin füze savunma sisteminin Rusya’nın mukabelede
bulunmasını ortadan kaldırmayacak esaslar ihtiva etmeliydi.
Avrupa’nın güvenliği konularında ise Rusya sîyasi olarak
NATO’nun karar mekanizmasında en azından etkili olmak
ve hattâ mümkün olursa alınacak kararları bloke etmek
istemekteydi. Ayrıca Rusya, ABD’nin Afganistan’a müdahalesinden
sonra Orta Asya’daki askerî varlığının geçici olmasından
da hoşnut kalacaktı.Ekonomik beklentiler ise Sovyet
döneminden kalmış milyonlarca dolarlık dış borçlardan
kurtulmak ve Rusya’nın Dünya Ticaret Örgütü’ne girmesi
için ABD’den görmek istediği yardımdı.
ABD
RUSYA’DAN NE BEKLİYOR, NE VERDİ?
ABD’nin
1990’larda uygulanan sîyasetten ve ABD-Rusya ilişkilerinden
çıkardığı ders, zayıf bir Rusya’nın hiç kimsenin çıkarına
olmadığıdır. Rusya’nın kendi nükleer silahlarının güvenliğini
sağlaması ve dış pazarlara petrol ve doğalgaz sevkedilmesi
dahil kendi ülkesinde kânun ve nizamın hâkim olmasını
temin etmesi, ABD’nin milli güvenliği ve uluslar arası
güvenlik için önemlidir.
Zayıf
ve yönetilemeyen bir Rusya’ya nazaran sorumlu bir liderlik
altındaki güçlü bir Rusya, ABD’nin ve genel olarak Batı’nın
daha çok yararınadır.
Bu
düşünce tarzından hareketle ABD, özellikle 11 Eylül’den
sonra Rusya ile ilişkilerini geliştirmeye koyuldu. Bu
süreçte Putin’in 11 Eylül saldırısını müteakip Bush’u
arayan ilk devlet başkanı olması ilişkileri hızlandırdı.
Rusya’nın rızası ve yardımı olmadan Afganistan’a yapılan
harekât belki de mümkün olmayabilirdi.
ABD’nin
Rusya’dan beklentilerinin başında, kısa ve orta vadede
bu ülkenin sahip olduğu âdeta sınırsız Kitle İmha Silahları
ve füze teknolojisinin Rusya dışındaki ülkelere yayılmasının/satılmasının
önlenmesi geliyor. Füze ve nükleer silah teknolojisinin
en azından “serkeş devlet” olarak tanımlanan ülkelere
satılmasının veya terör örgütlerinin Rusya içlerindeki
Kitle İmha Silahları depolarına ulaşarak bu silâhların
çalınmasının önlenmesi, ABD’nin birinci önceliği olarak
görülmektedir. ABD, şer mihveri ülkelerinden biri olarak
tanımladığı İran’ın nükleer silâh teknolojisini geliştirmesinden
büyük endişe etmektedir.1500-2000 Km. menzilli füzelere
sahip olan İran’ın nükleer silâhlara da sahip olması
Orta Doğu’daki dengeleri değiştirecektir.ABD’nin büyük
önem verdiği bölge petrolünün İran Körfezi’nden ve Hürmüz
Boğazı’ndan serbestçe dünya pazarlarına ulaştırılması
böyle bir gelişme ile tehlikeye girecektir. Rusya, İran’ın
nükleer santral yapımına yardım etmektedir. Bu yardımın
kesilmesi veya hiç olmazsa sınırlandırılması da ABD
tarafından istenilmektedir. Diğer taraftan Rusya konvansiyonel
silâh sanayine sahip önemli bir ülkedir.Konvansiyonel
silâhların yine serkeş devletlere ve devlet dışı siyâset
aktörlerine (terör örgütlerine, suç örgütlerine, silah
kaçakçılarına)satılmasının önlenmesi de ABD’nin bir
başka beklentisidir.
ABD,
küresel terörizmle mücadelede askerî gücünün Orta Asya’ya
engellenmeden girmesini istiyor.Rusya’nın buna rıza
göstermesi, Rus hava sahasının Amerikan hava araçlarına
açık tutulması ve kütlesel terörizmle ABD girişimlerinin
siyâsi olarak desteklenmesi de ABD’nin Rusya ile olan
ilişkilerinden beklediği çıkarlardır. Terörizmle mücadelenin
ileriki safhalarında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin,
bazı ülkelere ambargo uygulanması kararı alması gerekebilecektir.Bu
safhada Rusya’nın Güvenlik Konseyi’nde böyle bir kararın
alınmasında vereceği siyâsi destek ayrıca önem kazanmaktadır.
NATO-Rusya ilişkilerinin daha güçlendirilmesi, Rusya’nın
NATO kararlarını veto edememesi şartıyla ABD’nin menfaatleri
içerisinde görülmektedir.
Bush-Putin
zirvesinden ABD’nin beklediği önemli sonuçlardan biri
de iki tarafın elinde bulunan nükleer harp başlıkları
miktarında indirim yapılması ve atma vasıtalarından
sökülen başlıkların depolanma şartlarının tespiti idi.Nükleer
harp başlıklarının miktarının indirilmesinde bir sorun
yaşanmayacağı ama depolama şartlarında tam bir antlaşmaya
varılmayacağı tahmin edilmekteydi. Son olarak Milli
Füze Savunma sistemi için verilecek bazı teminatlar
karşısında Rusya’nın muhalefetini yumuşatması da bir
diğer beklentiydi.
NE
ALINDI, NE VERİLDİ?
Bush-Putin
zirvesinin açıklanan sonuçları yeteri kadar ayrıntıyı
içermiyor. İmzalandığı bildirilen ilk antlaşma “Yeni
Stratejik İlişkiler Müşterek Deklarasyonu” adını taşıyor.Buna
antlaşma değil de bir niyet beyanı demek daha doğru
olur. Deklarasyon şu hususları içermektedir:
Her
iki ülke birbirini ortak kabûl etmektedir.
ABD
ve Rusya Federasyonu birbirini düşman olarak gördüğü
dönemin sona erdiğini bildirmektedir.
Her
iki ülke nükleer dengenin sağlanmasına ve ekonomik entegrasyonun
teşvik edilmesine karar vermişlerdir.
Küresel
tehditlerin müştereken önlenmesi konusunda işbirliği
yapmayı ve Bölgesel ihtilâfların giderilmesinde ortak
hareket etmeyi kabûl etmişlerdir.
İkinci
antlaşma “Stratejik Saldırı Potansiyelinin Azaltılması”
başlığını taşıyor.Bu antlaşmaya göre her iki ülke ellerinde
bulunan 6000 kadar nükleer harp başlığının miktarını
31 Aralık 2012 tarihine kadar 1700-2200 seviyesine kadar
indirecektir.
Antlaşmaya
varılan konulara ABD’nin Dünya Ticaret Örgütü’ne Rusya’nın
girmesini desteklemesi, Rus petrol ve doğalgaz kaynaklarının
işletilmesine teknolojik yardımda bulunması, boru hatlarının
modernleştirilmesine iştirak etmesi de eklenmelidir.
Böylesine
önemli siyâsi zirve toplantılarında tarafların her zaman
beklediklerini elde etmeleri zaten mümkün değildir.Antlaşmaların
ayrıntıları ne dereceye kadar ABD’yi ve Rusya’yı tatmin
etmiştir, bu ileride görülecektir. Ancak görülen odur
ki taraflar sonuçtan memnundur ve önemli bir zaman dilimi,
tarafların pozisyonlarını yeniden değerlendirmek ve
bir sonraki hamleye hazırlanmak için kazanılmıştır.
NELER
OLDU, NELER OLUYOR?
2002
Mayıs’ının sonunda yapılan Bush-Putin ve NATO zirvesinden
sonra Rusya Federasyon’unun, bu yazının baş tarafında
yapılan alıntıdaki değerlendirmenin aksine ABD’nin ve
Batı’nın eksenine girdiğini, dünya siyâsetinde her zaman
Batı ile ahenkli hareket edeceğini düşünmek son derece
yanıltıcı olacaktır. ABD, kendisine karşı açılmış bir
savaş olarak gördüğü terörizmle mücadelede ülkenin bir
hayli uzak olduğu bir coğrafyada desteğe ihtiyacı vardı.
Bu coğrafyanın hemen yakınında olan Rusya bunu bir fırsat
olarak değerlendirdi ve Putin dostluk elini vakit geçirmeden
Bush’a uzattı.
Putin,
Büyük Rusya idealine inanmış bir vatanseverdir.Rusya’nın
Sovyet sonrası içine düştüğü durumdan çıkabilmesi için
zamana ihtiyacı olduğunu bilmektedir.Yine Putin, Rusya’nın
zenginliğinin de idrâkindedir. Yakın zamana kadar dünyadaki
iki süper güçten biri olan Rusya’nın bu statüsünü tekrar
elde edebilmek için her sebebi vardır. Putin, ABD’nin
istediği yardım karşılığında hem iç politika da kullanabileceği
önemli bir koz ve hem de ekonomik durumu istikrara kavuşturmak
için en azından ikinci başkanlık döneminin sonuna kadar
devam edebilecek bir zaman periyodu kazanmıştır.
Rusya’nın
en büyük endişelerinden biri de Afganistan’dan kaynaklanan
Dinî kökenli terör eylemlerinin Federasyon içinde bulunan
ve halkının önemli bir kısmını Müslümanların oluşturduğu
Tataristan ve Başkurdistan gibi bölgelere sıçramasıdır.
Orta Asya’da melce bulan her türlü terör merkezinin
imha edilmesi, Federasyon içinde bütünleşmeyi sağlamaya
çalışan Rusya’nın menfaatine olacaktır. Ayrıca Rusya,
Çeçenistan’da yürüttüğü savaşı Çeçen ayrılıkçılığı ve
islâmi terörizm karşıtı bir hareket olarak daha güçlü
bir şekilde göstermek imkanına sahip olmuştur.
Putin,
bu siyâseti ile Avrasya coğrafyasında gittikçe yükselen
Çin gücüne karşı hem bir alternatif olduğunu göstermiş,
hem de Çin ile olan ilişkilerinde kullanabileceği stratejik
bir koz da kazanmıştır.
Rusya,
artık NATO’nun içindedir. NATO’nun doğuya doğru genişlemesine
engel olamamıştır, ama NATO’nun kalbine girmeyi başarmıştır.
Bunun anlamı, bundan sonra NATO’nun bütün hareketlerinden
haberdar olacağı ve daha da ötesi karar alma sürecinde
söz söyleme, dolayısıyla ikna etme imkanına sahip olacağıdır.NATO
içinde alınan kararların üyelerden biri tarafından veto
edilmesi alışılmış bir durum değildir ve belki de NATO
tarihinde hiç uygulanmamıştır.Dolayısıyla Rusya’nın
veto hakkının bulunmayışı pratikte pek de fazla bir
anlam ifade etmiyor.
Zayıf
bir Rusya’nın değil, kuvvetli ve istikrar içinde olan
bir Rusya’nın Batı’nın çıkarlarına uygun olduğu yukarıda
ifade edilmişti. Rusya, Batı’dan güçlenmesi için gördüğü
yardım ve kolaylığı, Batı’nın bir parçası ve ortağı
olarak kalmak için mi kullanacaktır? Rusya’nın böyle
bir eğilimi, bir süper güç olma heves ve iddiasından
vazgeçmesi demektir. Büyük Rusya, sadece Putin’in değil
bütün Rusların ortak idealidir.
Batı,
sanıldığı veya görüldüğü gibi bir bütün değildir.Batı,
iki büyük parçadır.Bu parçalardan biri ABD(+ Kanada)
diğeri ise Avrupa Birliği’dir. İngiltere her iki parça
ile de irtibatı muhafaza etmeye çalışmaktadır. ABD ile
AB arasında hem çıkar birliği hem de çıkar çatışması
vardır. AB, 21. yüzyılın süper güç adayıdır.ABD, terör
savaşında AB’den umduğu desteği görememektedir.Putin,
ustalıklı bir diplomatik manevra ile bir Avrasya gücü
olarak ABD’ye yanaşarak ABD-AB dengesinde yeni bir unsur
olmayı başarmış ve NATO kanalı ile de Avrupa’nın güvenlik
ilişkilerine karışmak imkânına sahip olmuştur.
Kısa
vade için bir değerlendirme yapılırsa; Putin liderliğindeki
Rusya,ABD-Rusya ilişkilerinin gelişmesinden beklediğinin
tamamını temin edememiş gibi görünmektedir. Ancak orta
ve uzun vade söz konusu olduğunda Rusya, 21. yüzyılın
güçler mücadelesine bir süper güç olarak katılmak için
ihtiyaç duyduğu zamanın bir kısmını kazandığını ve güçler
dengesinde söz hakkına sahip olacağını söylemek herhalde
doğru bir değerlendirme olacaktır.
Amerika
Birleşik Devletleri açısından bakıldığında ABD, kısa
vade için terör savaşında Rusya’nın tam desteğini kazanmıştır.
Rusya’nın Almanya etkisinden sıyrılmasında Önemli bir
adım atılmıştır.Bir Almanya-Rusya ittifakı ve Rus insan
ve ham madde kaynaklarının Alman örgütçülüğü ve teknolojisi
ile birleşme ihtimali Anglo-Sakson dünyasının 20. yüzyılın
başından beri korkulu rüyasıdır.Diğer taraftan Asya-Pasifik
bölgesinde yükselen Çin gücüne karşı Rusya’nın dengeleme
gücü sağlanmıştır.
Orta
Doğu’da istikrarsızlığın devam ettiği bilinmektedir.Ama
yinede bölge çok hassas bir denge üzerinde durmaktadır.
Bu dengenin herhangi bir sebeple bozulması halinde bölge
petrolünün dünya piyasalarına serbestçe ulaştırılması
tehlikeye girebilecektir.ABD teknolojisi ve sermayesinin
Rusya petrolüne yönelmesi Orta Doğu petrolüne orta veya
uzak vadede bir alternatif yaratacaktır.
ABD,
Rusya’nın bir süper güç olma potansiyeline ve hırsına
sahip olduğunu bilmektedir. ABD, 21. yüzyılda zuhuru
muhtemel dört süper güçten (ABD,AB,Rusya,Çin) biri olan
Rusya’nın yanı başında olmasa bile karşısında olmamasının
temellerini şimdiden atmaya çalışmaktadır.
VE
TÜRKİYE...
Türkiye,
dış siyâseti ve güvenlik önlemleri bakımından “iki arada
bir derede” deyiminin somut bir örneğini teşkil etmektedir.
Türkiye’nin AB üyeliği yolu maceralarla doludur.Bu yolun
üzerine içerden ve dışardan aşılması zor engeller döşenmektedir.
Türkiye; NATO’nun üyesidir ama içinde bulunduğu Avrupa’nın
güvenliği sorunlarında, Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası
dışında tutularak söz söylemesi neredeyse imkânsız hâle
getirilmektedir. ABD ile olan stratejik ortaklık ilişkileri
de sorunlardan uzak değildir. Önemli silâh sistemlerinin
satın alınması (Deniz Kuvvetleri için alınması düşünülen
14 adet helikopter gibi) Kongre’de engellere takılmaktadır.
Irak’a müdahale konusunda menfaat farklılıkları yüzünden
ABD ile görüş ayrılıkları vardır. Ama yine de Türkiye-ABD
stratejik ilişkilerinin devam ettiğini söylemek doğru
olacaktır.
Bütün
bu karmaşık ilişkiler yumağı içinde bulunan Türkiye’nin,
Putin-Bush zirvesi sonuçlarından ne gibi çıkarları olabilir?
İlk akla gelen, Bakü-Ceyhan boru hattı projesinin daha
uygun bir siyâsi ortam içinde gelişmeye doğru gidebileceğidir.Rus
petrol ve doğalgazının işletilmesinde ve Batı pazarlarına
ulaştırılmasında ABD’nin teknik ve malî desteği, söz
konusu projenin gerçekleşmesini kolaylaştırabilir.
Diğer
bir husus, Azerbaycan-Ermenistan ihtilâfının hallinde
Rusya’nın daha aktif ve olumlu bir rol oynaması ihtimalidir.
Kısa vadede, Batı ile bu kadar iç içe olan bir Rusya’nın
Ermenistan’da askerî bir güç bulundurmak pahasına bu
ihtilâfı halâ körüklemesi mantıklı olmayacaktır. Uzak
vadede ise Kafkasya’yı arka bahçesi olarak gören Rusya’nın
bu bölgedeki Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan ile
daha farklı bir çerçeve içinde ilişkiler kurması beklenebilir.
Bu çerçeve içine Türkiye’nin de dahil olması Türkiye’nin
çıkarına olacaktır. Azerbaycan-Ermenistan ihtilâfının
âdil bir çözüme kavuşması, Türkiye’ye Ermenistan ile
her türlü ilişkiyi geliştirme fırsatı verecektir.Aynı
fırsata sahip olacak Ermenistan’ın, bu fırsatı iyi değerlendirmesi
beklenebilir.
Türkiye’nin
Kafkasya ve Orta Asya devletleri ile olan ilişkisi Rusya
tarafından hep ABD güdümlü olarak görüldü.Türkiye’nin
söz konusu olan ülkelerle olan ilişkilerinin arzu ettiği
seviyede olmaması, kendi hazırsızlığından ve hatalarından
kaynaklansa da Rusya’nın bu ülkelerdeki nüfuzunu Türkiye
aleyhinde kullanmış olması da bir gerçektir. ABD ile
bu kadar yakınlaşan bir Rusya’nın Türkiye’yi en azından
ABD’nin güdümüyle hareket eden bir ülke değil de kendisiyle
ortak çıkarları olan bir ülke olarak görmesi mümkün
olabilir.
21.
yüzyılın ilk çeyreği, güçler oluşumunda ve güçler mücadelesinde
her türlü diplomatik oyunların oynanması ile geçeceğe
benzemektedir. Bu ortam, belirsizlikler taşırken manevra
imkânları ve fırsatlar da vermektedir.Umulur ki Türkiye
bu imkân ve fırsatlardan ustaca istifade edebilsin.
n
(1)Kadim
Komşumuz Yeni Rusya. Y.TEZKAN (der)
Ülke
Kitapları 2001 Sh.212
|