Merhaba
Geçen sayımızda irdelediğimiz
Türkiye’nin yönsüzlüğü ve bu bağlamda yön arayışlarının
yeniden dar, sahte ve kısır “tartışma düzeyine”
saplanıp kalma ihtimalinin ardında uzun bir tarihi
süreçle, sürecin içinde biteviye tekrar eden derin
yapısal problemler vardır. Türkiye’nin yönsüzlüğünden
kurtulabilmesi, tıpkı “kompleks psikiyatrik sorunlar”
yaşayan kişinin, erken çocukluk geçmişine döndürülmesi
gibi, sahte kavgalar, sahte kavgalara kurban edilmiş
“kayıp kuşaklar” ve bu düzlemde negatif sosyo-politik
seleksiyon yaşadığı erken tarihine eğilmek, “kendi
üzerine” yurtseverce düşünmekle mümkündür. Acılı
yakın geçmiş üzerine kafa yormak, herkese bu geçmişten
pay düştüğü için şüphesiz hiç kolay değildir.
Fakat bu noktada “toplumsal sağaltım” yaşamadan
da Türkiye’nin ve Türk insanının derinleşen krizlerinden
çıkış yoktur. Varlığı ile ülkesinin varlığı ve
bekası arasında kopmaz bir illiyet bağı hisseden
herkes, zor ama “olmazsa olmaz” bu görevi başarmak
için iletişim kanallarını birbirine açmalıdır.
Birbirine küsmeden, darılmadan,
şu ya da bu isimle damgalayıp bir kenara itmeden,
hiç olmazsa Çanakkale, Kutulamare, Galiçya, Yemen,
Kafkasya ve daha çok sayıda cephede bu aziz vatan
için şehit düşen atalarımızın hatırası ve çocuklarımızın
onurlu ve güvenli geleceği adına konuşmalı, tartışmalı;
dönüp yeniden konuşmalı ve birbirimize dayanmalıyız.
Ki Anadolu’nun, aziz ve mahzun vatanımızın evlatlarının
canları, kanları bu kadar kolay harcanır olmasın.
Hiçbir şey boşlukta yaşanmadı
ve yaşananlar da tarihin karanlık kör karanlığında
yok olup gitmedi. Bu nedenle yaşanmışlığı bilince
taşıyacak toplumsal refleksin geliştirilmesiyle
işe başlanmalıdır. Bu da Türkiye’nin toplumsal
enerjisinin serbest bırakılması ve milletin, macerasını
özgürce yaşayabilmesinden geçmektedir. Devletin,
toplumsal enerjiyi güvenlik ya da başka kaygılarla
bastırıp hapsetmeyeceği bir sağduyu çizgisine
çekilmesi ve dünya sisteminin boyun eğdirmelerine
direnecek milli ve demokratik bir bloğun inşa
edilmesi bugün Türkiye’nin birinci önceliğidir.
Milleti değil, devlet aygıtını
ve devlet içindeki güçlü pozisyonlarıyla millet
aleyhine elde ettikleri çıkarlarını önceleyen
ve durmadan “devlet tapınmacılığı” üreten iktidar
çeperi Türk devletini batı merkezleri önünde biçareliğe
düşürmektedir.
Aidiyet ve haysiyet sahibi herkes,
Türkiye’yi çeşitli gaile ve çatışmaların içine
yeniden sürükleyecek bu tehlikeli gidişe karşı
yurtseverlik bayrağını, hiçbir hamasete sapmadan
yükseltmelidir.
|
|
|